Erimtan Müzesinde çok ilginç ve alışılmadık bir duyuyu
daha dahil eden bir sergiyi bitmek üzereyken yakaladım, ne iyi oldu!
Birkaç nesne, bol belge ama asıl kokulardan oluşan ve
insanı burnundan kavradığı gibi hafızanın en derinde yer eden katmanlarına
çeken müthiş bir çalışma.
Pagan geleneklerden Bizans’a, oradan Osmanlı ve günümüze,
şehirlere, mekanlara ve insanın üstü başına sinmiş kokularla çıkarılan bir
tarih. Ve bugün.
Düğmelere basıp harekete geçirdiğim kokular arasında
esriyerek dolaştım, kokuları tahmin etme oyunları oynadım. Misk’ten girip egzozdan,
çimenden vurup erguvandan çıka, kokular ve çağrıştırdıklarıyla burnuma bayram
ettirdim. Şimdi düşünüyorum da, en dolaysızından bedensel bir gezi oldu.
Ağzım kulaklarımda, ipil ipil yağan yağmura çıktığımda Samanpazarı
(çuval çuval yün, baharat, sabun, top top kumaş ile türlü çeşitli dükkan, kapıları
açılıp kapandıkça nefesi dışarı sızan kahve, lokantalar, sokaklar) serginin
devamı oldu, yağmurla dirilen yer ile gök de koskoca bir buhurdanlık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder