Hayatı, fabrika yemekhanesinde soğuk metal tepsine, bıkkın
aşçıların kepçeleyip asık suratlarla uzattığı yavan yemekler gibi yığıp
yaşayabilirsin.
Tekrar olur, sakız olur, gırtlağından geçmez, midene
oturur.
Tatsız, nursuz, ağır.
Tekrarı geveledikçe ruhun kararır, ağırlaşır.
Ya da sabun köpüğü gibi hafiler, patlayıvermeden önce bir
oraya bir buraya konar kalkar.
Veya yatırımı ona yaptıkça güçlenen, derinleşen bir
ilgiyle karşılayabilirsin.
İlgi, merak tekrarı önce zayıflatır, sonra da bir
sinyalden, bir yerlerde canlılığını kaybettiğinin göstergesinden ibaret
bırakır.
Hayat o vakit ışır, ilginçleşir, merak uyandırdıkça merak
da onu uyandırır.
Ama kendi soğuk metal tepsimdekileri düşünüyorum da, bunlar
yekpare değil. Mesela yemekle ilişkim, özellikle de kendim hazırlayacaksam pek
sönük. Gırtlak bir haz, ruhu da içine alan doyum kapısı hiçbir zaman olmadı.
Soğuk metal tepsimin en büyük gözü de onunla dolu.
Öte yanda, canlı bir ilgiyle takdir edilen, usta edilip
öğrenilen Hayatla kurulan sıkı, yakın ilişki, safra attıkça koyulaşıyor.
Anlatılar, açıklamalar, standart çerçevelemeler ve
bunların dayatılması, refleks karşılıklar, hiç değişmeyen tepkiler, kalburun
altına yığıldıkça bu ilişki doğrudanlaşıyor.
Ve neredeyse bir aşk ilişkisine dönüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder