20 Mart 2018 Salı

KÜÇÜK EV – BÜYÜK ŞEHİR

Ayrılığımızın beşinci yılı, İstanbul’a giderek yurdum, yuvam yerine turist duygusuyla uğruyorum.

Aradan aylar geçmiş, küçük ev beni sorunsuz karşılıyor. Onunla kaldığımız yerden kucaklaşıyor, birbirimizi sarıp sarmalıyoruz.

İstanbul’la ise işler bu kadar yalın, kolay değil. Yavaş yavaş, azar azar değişirken doğan kuşkuları yakınlığın, aşkın sıcağında erittiğin, başkalaşımın ancak araya mesafe girdiğinde vurucu olduğu bir sevgili gibi o. Sen bu kadar hoyrat mıydın? Savruk, kaba? Çirkin? Nerede kaldı şeytan tüyün? İnsanı baştan çıkaran cilven? Ruhunun dipsiz derinliği, katman katman zenginliği, renkleri? Ya benim, senin içinde dalga dalga yayıldığını hissettiğim yankım, yansımalarım?

Yoksa sen ne idiysen o iken ben mi seni kılıktan kılığa sokuyorum?



*
Üç ay sonra Taksim. AKM’nin cephesi yıkılmaya başlamış. Heykelin ve çiçekçilerin arkasında yükselen caminin kubbesi örülüyor.

Senin tektipleşmen kadar grileştirici bir şey daha varsa, buna adını böyle koyup hep aynı çaresiz öfke ve hüsran karışımıyla tepki duymak İstanbul.

Sana ne olduğunun, kelimesi kelimesine aynı ve aslında hiçbir şey açıklamayan saptamalarla açıklanması. Aynı şeylerin aynı yazıklanmalardan başka şey doğurmaması. İktidarla birlikte yitirilen çözüm (bırak bulmayı, arama) becerisi.

Bakıp hep aynı şeyleri görüp aynı şekilde anlatmak, bunu da iktidarsızlaşmanın ortak dili haline getirmek, tanık olduğum dönüşümünden bile önce ve daha bunaltıcı belki İstanbul? (Oysa asıl algı ve düşüncede bu şekilde çaptan düşmek değil midir iktidarsızlaşmak?)

Böylece, elimden tutup artık parçası olmadığım bir dönüşümde bana yol gösterecek, nostaljiyi zehir ve panzehir edecek, paylaşımı (sonsuz tekrarı) ile avutacak bir anlatıya karşı çıkarak dolaşıyorum. Algılarım ise bir yandan bildiklerini okuyor, aynı uyaranlara aynı irkilmeyle karşılık veriyor. Senin (buna başka bir yorum bulana kadar öyle diyelim) bölünmüşlüğüne İstanbul, karşılığım içimde işte böyle bir bölünme oluyor. Başını taşlara vurmayı reddeden kafa ile başını taşlara vuran duygu arasında.

Birkaç saatte tükenmiş, kendimi küçük evin hiçbir zaman esirgemediği dinginliğe atıyorum.


Büyük şehir daralırken küçük ev genişliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder