Mutfağın öbür yanına geçebilmek ve günaydın demek için babamın aramızdaki
açık buzdolabı kapağını kapayıp doğrulmasını bekledim. Kapadı.
A a baba!
Smokin giymişti!!! Yine mi günü şaşırdım dedim bir an ama yılbaşı bile olsa
kahvaltıda smokin?
Ben öyle aval aval bakarken Sıcak
tutuyor da o bakımdan dedi. Gerçekten de Sümerbank'ın kapkalın İngiliz
kumaşlarından. (Gerçi buna İngilizlerin kapkalın Sümerbank kumaşı demek daha
uygun olurdu ama.)
Naomi Klein’ın No Logo’sunu
okuyorum. Amerikan solu kimlik politikalarıyla gönül eğlerken atı alanın
Atlantik’in öte tarafına geçtiği saldırgan markalaşma olgusunu –çok da iyi-
anlatıyor.
Sınırsız bir sömürüyle denizaşırı ülkelerde üç kuruş beş paraya üretilen
malları anlamlar yakıştırıp bunlarla bütünleştiren, böylece pazarladığı
gerçekte anlam-amaç-kültür olan şirketlerin milyar dolarlık algı işgalini.
Basit ama temel bir ihtiyaçtan, anlam ihtiyacından yaratılmış, sonuçları
somut, kendisi gölge oyunu bir panayır. Şişe suyundan telefonuna, parfümünden
hamburgerine, kahve, ayakkabı, giyim, ev eşyasına (ve hatta Klein’ın kitabın
10. yıl baskısının önsözüne eklediği gibi politikacılarına), gündelik hayatta
elimizden geçen hiçbir nesnenin kendisinden ibaret olmadığı, alengirli, düşsel
anlamlar yüklendiği, bunların fiyat etiketine yansımalarıyla hiyerarşiler
yaratılan bir kurgusal alem.
Nesnelere birbiriyle yarışan anlamlar yüklene dursun, babam paralel Robinson
hayatıyla öteden beri bunun tersini yaptı. Nesne onun için nesneden ibaretti.
Şimdiyse bir adım daha atıyor, nesneyi hammaddesine indirgiyor, kışın
ısınmak bilmeyen teras katında gereksindiği sıcağı Sümerbank’ın pek tutan
kumaşında buluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder