Tel kapıyı sürüp diri karanlığa çıktım.
Doğudan yumuşak bir esinti.
Mutlak bir insan sessizliğinde rüzgarın ine çıka fırdolayı
yayılan sesi, uzaklarda bir yerde bir ya da iki cırcırböceği.
Orion batı ufkuna yatmış bile ama ortalığın
aydınlanmasına daha bir buçuk saat var.
İnip kedilerle selamlaştım. Akşamdan karınları tok,
ayaklarıma saldırmak yerine gerine gerine karşıladılar, uyku mahmuru. Fırından
yeni çıkmış ekmek sıcaklığında yumuşacık kürklerine elimi daldırdım.
Ilık oralet rengi eski-yeni sokak lambalarına sırtımı verip
kıyıya yürüdüm. Pırpır eden palmiye yapraklarının şırıltı ile hışırtı arası
kesintisiz müziğini duya dinleye iskelenin ucuna gittim, denizin üzerinde
durdum.
Koyu çevreleyen tepelerin karaltısının hemen üzerinde gök
kubbenin sessiz ihtişamı!
Uçsuz bucaksız.
Kıpırtıları yıldız ışıltılı deniz. Yutucu çekimi.
İçimi, kireçtaşından bir çakıl misali, yuvarlandıkça
yükseldiği tüm bu dipsizliğe bıraktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder