19 Ekim 2017 Perşembe

SANAYİDE

Geçen yıl son kez gittiğim servisten kabarık bir fatura ile arabamın modeli için fabrikasının artık üretmediği ama yan sanayide bulabileceğim söylenen –gayet de standart- parçaların uzun bir listesiyle çıktım. Buraya kadar.



Yaşlı bir araban varsa ışıltılı servislerin şişirilmiş hizmetinden azad olduğun an geliyor. Pırıltılı vitrinden işin süssüz mutfağına iniyorsun.

Kuzenim sağ olsun, aldı beni, Güzeloluk’ta sanayinin o güzel ustalarıyla tanıştırdı. Bu işten iyi anlar. Sırf o değil, zevk alır. Doktor için insan bedeni neyse bakıyorum onun için de mekanik beden o. İşleyişi, sorunları, çözümleri. Neyi ne kadar yaptırmam gerektiği konusunda yol gösterirken arabanın anatomisini de iştahla açıklıyordu.

Ayağa dolanmayacağım noktalarda dikilerek sahnesi gürültülü (kaportacının bitişiğindeydik ama zaten her yerden cayır cayır, bangır bangır ses yükseliyor; balyoz, kaynak, havalı tabanca, basınçlı su, sonuna kadar gaz verilen motor), kirli (yağlı, tozlu, parçacıklı) bu hummalı faaliyeti seyrettim.



Dükkanı arı kovanı gibi işleyenler işlerini canlılıkla yapıyor, şevkle. Bir erkeğin mekaniğe duyacağı sevgiyle (hatta bazısında abartılmamaya çalışılan bir aşkla olduğundan bile kuşkulanmadım değil –gözlerdeki o pırıltılar). Kendini vermeden yapılacak şey olmadığından bu ilgi-merak ustadan çırağa aktarılıyor gibi geldi. Işıltılı servislerde nasıldır bilmiyorum (ama usta-çırağın geleneksel etle tırnak ilişkisinde araya kurumsallığın soğukluğu herhalde giriyordur); burada aktarılanın bilgi kadar duygu da olduğu hissediliyor.



İşi, işçiyi gözleriyle kucaklayan kuzenime döndüm:

“Kaporta estetik, mekanik ortopedi, elektrik nöroloji vs desek tamirci olsan hangisini seçerdin?”

Güldü. “Kaporta hariç hepsini, dahiliye herhalde.”



18-20 yaşlarında iki çırak sökülen fren balatalarını (neolitik bir güveç kabını andıran dökme demir kampana, yaylar, hidrolik pistonu, yağ-pas-zaman katmanları) özenle elden geçiriyor, ustalarına –elleri kapkara, yüzü apaydınlık bir adam- bazen de beğendiremiyordu.



Her yanda, ne olduğu bazısının anlaşıldığı parçalar, aletler, biçim biçim, yağ lekeli yüzeyler, oluşturdukları rastlantısal kompozisyonların rastlantısal güzelliği..



Dayanamadım, ufak kamerayı çıkardım. Önce belli etmemeye çalışıp ardından açıkça fotograf çektim. Yadırgamadılar.




Yağı Suriyeli bir işçi değiştirdi. 20’lerindeydi. Motoru da yıkadı. Nedense bir ona bahşiş verdim.




3-4 saatin sonunda frenleri felaketin eşiğinden döndürülmüş, filtreleriyle nefesi açılmış, sıvıları yenilenmiş, gözümde hep soylu bir genç olan yaşlı arabam, sanayinin kaos görünümlü mekanik yaşam ünitesinden yenilenerek çıktı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder