Yine aşık olmuş. Sapına kadar, sırılsıklam. Onu yakından
tanıyana göre önceki kadar umutsuz. Kendini sonuna kadar kullandırıp
kaldırıldığı gibi atılmalık. Yine. Öncekinde intihara kalkışmıştı, bunun sonu
kim bilir ne olur. “Bu kadar da diplemesine, derinlemesine olur mu? Kim
dayanır?!”
Tutkulaşan arzu, seyircisi olunduğunda ne kadar saydam. Sahibinin içinde ne varsa yansıtacağı uygun bir ekrandan ibaret. Nesnesi
bahane: Kundaklanan eve çakılan çakmak.
Yanıp tutuşanı elinden tutup serin bir su kenarına
götürmek isterdim. Istırabına saygılı bir süre sessizce tanık olduktan sonra “Bak,”
demek. “Hayır, hayır, ona değil, kendine çevir bakışını. Eriyip bittiğinin adı
değişiyor, aynı kalan senin tutuluşun. Demek seni asıl kasıp kavuran kendi
karmaşan. O parlayıcı arzu-ihtiyaç-korku-heyecan (ve hakkını verelim, yazdığı katman
katman senaryolar, anlattığı öykülerle yaratıcılık) karışımı. Önüne hangi beste
gelse yapışacak güften. Sen müzisyensin, bilirsin. Duyguları sözün ötesine
kamçılamak işin. Sonra nasıl yaparsan yapar, belki şifayı sanatında ararsın.
Ama önce bir bak. Gösterdiğine değil, kendi
parmağına bak. Sesiyle yılanı kıvrım
kıvrım kıvrandıran kaval gibi seni ucunda oynatan o kendi parmağını gör.”
Ama seyircisi olunduğunda ayan beyan olan, nesnesi ya da
öznesi olunduğunda kör bir kasırga.
İtip çekici. Dokunaklı, gülünç, ürkütücü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder