Johannes Ciconia’nın 1300'lerin sonlarında yazdığı Le
Ray au Soleyl adlı kanonu ilginç. Kanon, enstrümanların aynı melodiyi seslendirmeye
farklı aralıklarda başlamasının yanı sıra farklı ritimlerde ilerlemesi üzerine
kurulmuş.
Böylece zaman hissini, parçanın belkemiğini eğip büken,
uzatıp kısaltan sıra dışı bir dinamik ortaya çıkıyor. Kafa buldurucu!
Ciconia’nın kanonuyla yaptığı bir süredir teknolojiyle
ilişkimde yaptığımı yansıtıyor: Aynı telden ama farklı tempoda çalmak.
Dilim bir karış dışarıda, aletti programdı ıvır zıvırı
(teknoloji tanrıları günahımı bağışlasın) güncelleme peşinde koşmak yerine
arkamı yaslanıp geriden takip ettiğimde çoğunluğa/modaya/önüme getirilene
uymanın göz bağı sıyrılıyor, manzarayı bundan serbestleşen bir bakışla
seyredebiliyorum.
iPhone 7 kuyrukları uzaya dursun, geçen sene yanlışlıkla
iyice aptallıktan bir nebze ilerisine yükselttiğim telefonumla koşuşmayı arkadan seyretmek, yarışın içinde hiçbir zaman göremeyeceğim şeyleri
göremeyeceğim açıklıkta önüme seriyor.
Melodiye, ana akışa savaş açmaya, dışında kalmak için
debelenmeye gerek yok; ritmi değiştir, geri kalan da değişiyor.
*
Tempoyla oynamak (müzikten öğrendiğim bir şey daha), sadece
teknolojiyle ilişkide de değil, büyük bir özgürleşme kaynağı.
*
Düşünüyorum da.. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılıkla hayatınki de böyle bir kanon değil mi?
*
Düşünüyorum da.. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılıkla hayatınki de böyle bir kanon değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder