Deniz tam sana göre. Kaynamıyor, tertemiz.
Sağlığın, afiyetin yerindeyken en iyi yaptığını yapıp
tadını sonuna kadar çıkaracağın daha ne çok şey, aslına bakarsan.
Yaz ışığı ile sıcağının elbiselerin birini çıkartıp
diğerini giydiren sere serpeliği.
Upuzun ikindiler, akşam üzerleri. Tembelliğin, ağırdan
almanın keyfi.
Verandada çay ve içki saatleri.
*
Düdük çocuk ve geniş ailesi sonunda geldi. Oğlan
daha da büyümüş, yağlanmış, çığlığının insanı yerinden hoplatan tizliği aynı ama.
İlk işitişimde içim gafil avlanıp omuzumun üzerinden geriye baktı, seni arandı.
Tasvirimle tıkanırcasına ne çok gülmüştün.
Bloga bir şeyler yazacak olduğumda kafamdaki üç beş
sandalyelik okur sırasında hep en öndesin. O sandalye boşalmıyor, bak. Eskiden
varlığınla dolanı şimdi yokluğun dolduruyor.
Ne dikkatli bir okuyucuydun, her yazarın mumla arayacağı
türden. Dikkat, tat alma ve kendi kadar fazlalıksız, dosdoğru bir takdir.
Yazdıklarımda beni güldürenin seni de güldüreceğini bilir, yorumunu şimdiden
dinler gibi hınzır bir zevk alırdım.
*
Kendi dünyanın verandasında ne çok şey paylaştık,
paylaştığın insanları da orada bir araya getirdin. İçerisi ise belki sana bile
kapalıydı ama dışına adım attığın anda senden daha yakını var mıydı?
Sofran, sohbetin, arkadaşlığında bir araya
getirdiklerinde havaya duygusunu verenlerden oldun.
Her kayıp başka türlü yaşanıyor. Seninki kasvetli bir loşluk,
boşluk değil. Sesin, gülüşün hep kulaklarımda, hayattayken ne kadar canlı
idiyse yine öyle.
Sadece.. şuna da bak ya da bir dinle diye paylaşma
dürtüsü uyandıranlarda gafil avlanıyorum işte. Adımını orada olmayan bir
basamağa atarcasına bir an afallıyorum.
O vakit elim, kalanlar arasından seçip boynuma
taktığımdan beri çıkarmadığım üç kırlangıçlı kolyene gidiyor. Elektrik
düğmesine basar gibi.
Uzanıp bak diyorum, şunu bir dinle.
Denizdeysem suya da böyle çağırıyorum seni.
Ne var ne yok, kim gitmiş kim şimdilik burada, hepsini su
ve kırlangıçlardan daha güzel kucaklayanı olabilir mi zaten?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder