Korona çalkantısı orada, gri, bulanık, macunsu.
Etrafıma çektiğim genişçe çitin hemen dibinde.
Çitin bu yanında işime bakıyorum. Marguerite
Duras 1969’da, kapansın demiş, bütün üniversiteler, okullar, her şey. Böylece
içe dönmeyi kast ederek; insan yalnızlığında değişmezse hiçbir şey değişmez. (https://www.youtube.com/watch?v=KBum9zj-9p8)
Evet.
Suratlarımıza, ruhumuza geçirdiğimiz
maskelerin, kendimize biçtiğimiz kişiliklerin kurumuş kil gibi üzerimizden
pıtır pıtır döküldüğü bir geçiş bu.
Kendi görünmez, işleri devasa bir şeyin
kalburunda kibir, hırs, tamahkarlık, üstünlük yanılsaması, oldu bitticilik,
niteliksizlik ufalanıyor.
İnsanın kendi içine çekilmesiyle de kalbur
aynalaşıyor.
Korona benim/insan için bir inisiyasyon
olabilir. Bir ucundan başka bir şeye dönüşerek çıkılacak bir geçiş.
Ya insan-lık için?
Bu insanlığın karşılaştığı ne ilk ne en büyük
veba. Ama arşa varmış kibrinin aldığı herhalde en şiddetli darbe.
Tevazu mu çıkacak sonundan, yoksa (çok daha muhtemel
görünen) bunu da yendik, bizden ulusu yok! diyerek büyüklenmeye kaldığı yerden devam mı edeceğiz?
Yetmedi mi, zincirleme yıkımlarıyla iklim
krizinin mi kökümüze kibrit suyu dökmesini bekleyeceğiz?
Çitin öbür yanındaki macunsu, külrengi
mevcudiyet, sorularını sordura dursun, bu yanda insana şimdilik yasak baharla
dolan balkonumda kendi sap-samanımın başında oturuyorum.
Bunu kaygıdan korkuya, oradan kanıksama ve
sıkıntıya geçen bildik bir alışma süreci değil, paha biçilmez bir geçiş dönemi,
inisiyasyon olarak al. İnsan-lık fırsatı kaçıracak olsa da sen kaçırma.
Duras’ya katılıyorum. Kendine kör-sağır
kalmazsan törpülenmede bir başına kalmak gibisi yok.
*
Şehir çocuğu öğreniyor:
Bitişik komşum çam imiş meğer köşe bucağı anlaşılmaz
bir sarı toza bulayan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder