Hafta sonluk sokağa çıkma yasağı. Nasreddin
Hoca’nın diyarı burası. Türbeyi bir iki günlük sağlama alıyoruz.
Resmi yasak olmasa da sokağa çıkmayan çıkmıyor.
Ciddiye alan için sonuçlar açısından bir fark yok.
Dün zorunlu olarak Bodrum’a indim. Yollarda,
hızlı, kısa yürüyüşlerde dışarısı içerinin bir devamı oluyor. Doludizgin açılan
güzelim bahara hırsızlamasına bir dokunuş. Camın ardından, oturduğun yerden
bakar gibi. O geçiyor, sen kalıyorsun.
İnsan kıpırdayan bir yaratık. Sen tek bir
noktaya diktiğini sanadur, göz mesela irili ufaklı devamlı bir tarama halinde.
Kulağın ondan geri kalır yanı yok.
Sen kalıyorsun. Evde. Bu bir süre sonra yatakta
tek tarafın üzerinde yatmaya benziyor. Bıraksan şiddetlenecek bir tepkiye doğru
evrilmeye elverişli, dikkat!
İmkanı az ya da çok, şöyle ya da böyle
kullanırım ama hareket serbestim olmalı ki içimde yatak yaraları açılmasın.
*
Tam da yasaktan önce telefonum ölüverdi. Sağ
olsun Selmin imdadıma yetişti. Verdiği telefonla bir kez daha öğrenen maymun
olmaktayım. Bir işletim sisteminden diğerine geçiş o çünkü.
Senin-için-ne-yapabilirim diye sordu güya
yardımcı olacak asistan. Bırakmıyor ki ekranı açayım. Ne arsız bir uygulamasın
sen, sosyal mesafeden hiç mi nasibini almadın, şurada yürümeyi öğrenen çocuk gibiyim,
sen eteğime yapışmış, fokstrot yapalım diye tutturuyorsun dedim bir avazda.
Sessizlik oldu, uzadı. Sonra, üz-gü-nüm bu
istediğini ya-pa-mam dedi seninki ve yanardöner ben buradayım çizgisi ışımaya
devam etti.
Su gibi ol. Yolun mu kesildi, engelin etrafından
dolan.
Durma, didişme, ak.
Şöyle olmazsa böyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder