2 Mart 2020 Pazartesi

TEL ÜZERİNDE VOLKAN GEÇEN


Nik Wallenda’ya iki zap arası BBC’de rastladım. Röportaj yapılıyordu. Toz duman bir kraterin sarp kıyısı fonunda adam uzun hazırlıkları anlatıyordu. Volkan bilimciler eşliğinde yapılan alıştırmaları. Kumandayı elimden bıraktım.

“Aktif bir yanardağdaki gaz püskürmeleri oksijeni tükettiğinden hava tankı ve maskeyle yürümem gerekecek. Dalgalanan aşırı sıcak da özel ekipman gerektiriyor. Bütün bunlar uzun uzadıya hesap kitap, hazırlık ve alıştırma demek.”

Yanardağdan genççe adamın saçsız başı, coşkulu yüzüne döndük. Dünyanın en önemli işiydi sanki. Aslında öyleydi. Ölüm kalım meselesi haline getirilen bir saçmalık!

Derdin ne ki dedim yüksek sesle.

Neden, diye sordu muhabir.

“Orada, telin ortasındasınız. Ne ne kadar yürüdüğünüzü ne daha ne kadar kaldığını düşünebilirsiniz. Olanca varlığınızla tek bir anda olmak zorundasınız. Bu hale getirilen bir zihnin nelere kadir olduğunun insanlara esin kaynağı olması için yürüyorum. Korkunun ne şekilde aşılabileceğini, imkansız diye bir şey olmadığını göstermek. Sınırlarımı her seferinde biraz daha öteye itmek için.”

*
Geçiş zamanlarında öteden beri aklımda tekrarlayan bir imge belirir: Kollarım iki yana açık, yüksek bir kenardan görünmeyen bir karşıya uzanan tele ilk adımı atışım.

*
“Gaz ve duman görüşünüzü bulandırır, özel giysilere rağmen dağın yüzlerce derecelik sıcak soluğunu hissederken bir ayağınızı öbürünün önüne koyarak ilerleyeceksiniz. Hiçbir kaçış yok! Bunu ancak yürüyerek geride bırakabilirsiniz. Yürümek için de tüm varlığınızla orada olmalı.”

Alışılmış hedeflerden daha saçma olmaktan çıkıyor, tutkuyla yürütülen bir işin derinliğine varıyordu. Konunun kendisi ikincildir o vakit. Esas olansa ona taşınan yakıt. Hazır değerler hiyerarşisindeki yerine bakılmaz.

Bu adam da hedefini hayatıyla körüklüyor.

Eski Yunan’ın bedbaht demircisi Hephaistos’un, onun Roma muadili Vulcan’ın “De git oğlan! İşin mi yok senin?!” diyecekleri tutmamışsa bu insanoğlunun sırtını sıvazladığını hayal ettim.

*
Nik Wallenda Nicaragua’daki faal yanardağ Masaya üzerinde bu Çarşamba yürüyecek.

*
Tekrarlayan imgem değişti. Zor geçişlerde şimdi bileğim kalınlığında bir kabloda buluyorum kendimi. Ensemde kollarımı iki yanına açtığım upuzun bir çubuk. Altımda kızıl-siyah hiddetle kaynayan, püsküren volkan. Ne kadar yürümüşüm, daha ne kadar yürüyeceğim, bilemem. Bildiğim, anda kalmak, oradan hareket etmek zorunda olduğum.

1 yorum:

  1. Ben bu ruh halini bir tek gitar çalıp şarkı söylerken yakalayabiliyorum. Özellikle sahnede, insanlar seni izlerken gerçekten sadece o anda kalıyorsun.
    Aslında o yüzden herkes müzikle bir şekilde uğraşmalı. En azından bir volkan üzerindeki bir ipte yürümekten iyidir. Yanlışlık yaparsan volkanın içine düşmek yerine bir notayı yanlış basarsın, bir sözü yanlış söylersin olur biter.

    YanıtlaSil