29 Şubat 2020 Cumartesi

GÖÇMEN


Burada yaşanmaz deyip gidenler yerine böyle yaşanmaz deyip ülke, yönetimi ve gidişatıyla afektif bağımı kesip kalarak (belki gidenlerden daha uzağa) göçtüm.

Eylem insanı olmadığıma, bunları bir kıvılcıma dönüştüreceğim de olmadığına göre

hop oturup hop kalkarak

kahrolarak

öfke ve nefret saçarak

neyin değişmesini bekleyebilirim?

İstemediğim savaşların son bulmasını mı? İnsanların yok yoluna ölmemesini mi? Toplumsal barışın inşasına başlanmasını mı? Hukuk devletine doğru evrilmeyi mi? Daha makul, doğasına, insanına saygılı bir ülke haline gelmeyi mi?

Aczi kadar derin bir öfke ile kaynamaktan ne elde etmeyi umabilirim?

Birlikte nasıl yaşayacağımız sorusuna, üzerine tek bir taş daha koymak yerine idolleştirilerek taşlaştırılmış kurucu modele “Ben bir zamanlar böyle miydim” ah vahı ile bugünün yanıtlarını, çözümlerini nasıl bulmayı ümit edebilirim?

Büzüştüğü köşesinde ağlama kardeşliğinden kime ne medet geliyor?

Cılız, güçsüz, çaresiz bir “aynı gemideyiz” aidiyeti belki.

Peki nereye gidiyor o gemi?

Bir yere gidecek mi?

Bir başına tepkisel bağı, öfkeyi sadakatin, yürekten bağlı olduğu varlık için bir iş yapmanın gereği bilmiyorum.

Bu, sahip çıkmak için hiç mücadele vermemiş olduğu gücü elinden alınmış mağdur vatandaş kimliğinden “kimse” kimliğine göçüyorum.

Ve orada elimde olana odaklanıp daha geniş bir perspektif edinmeye, biraz daha anlamaya, kalıpların dışına çıkmaya bakıyorum.

Yüreğin kaygan kumlarından kavrayışın yürünebilir zeminine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder