Burada
yaşanmaz deyip gidenler yerine böyle yaşanmaz deyip ülke, yönetimi ve
gidişatıyla afektif bağımı kesip kalarak (belki gidenlerden daha uzağa) göçtüm.
Eylem insanı olmadığıma, bunları bir kıvılcıma
dönüştüreceğim de olmadığına göre
hop oturup hop kalkarak
kahrolarak
öfke ve nefret saçarak
neyin değişmesini bekleyebilirim?
İstemediğim savaşların son bulmasını mı? İnsanların
yok yoluna ölmemesini mi? Toplumsal barışın inşasına başlanmasını mı? Hukuk
devletine doğru evrilmeyi mi? Daha makul, doğasına, insanına saygılı bir ülke
haline gelmeyi mi?
Aczi kadar derin bir öfke ile kaynamaktan ne
elde etmeyi umabilirim?
Birlikte nasıl yaşayacağımız sorusuna, üzerine
tek bir taş daha koymak yerine idolleştirilerek taşlaştırılmış kurucu modele “Ben
bir zamanlar böyle miydim” ah vahı ile bugünün yanıtlarını, çözümlerini nasıl
bulmayı ümit edebilirim?
Büzüştüğü köşesinde ağlama kardeşliğinden kime
ne medet geliyor?
Cılız, güçsüz, çaresiz bir “aynı gemideyiz”
aidiyeti belki.
Peki nereye gidiyor o gemi?
Bir yere gidecek mi?
Bir başına tepkisel bağı, öfkeyi sadakatin, yürekten
bağlı olduğu varlık için bir iş yapmanın gereği bilmiyorum.
Bu, sahip çıkmak için hiç mücadele vermemiş
olduğu gücü elinden alınmış mağdur vatandaş kimliğinden “kimse” kimliğine
göçüyorum.
Ve orada elimde olana odaklanıp daha geniş bir
perspektif edinmeye, biraz daha anlamaya, kalıpların dışına çıkmaya bakıyorum.
Yüreğin kaygan kumlarından kavrayışın
yürünebilir zeminine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder