5-6 km gittik gitmedik, köyü çıkıp yolun
karşısına geçtik. Toprak yoldan ilerleyebildiğimiz kadar tırmandık, iki arabayı
bırakıp patikadan ormanın içine vurduk. Çayırların, coşmuş kır çiçeği
tarlalarının yanından geçtik. Feci yapılaşmasıyla Gündoğan aşağılarda uzaklaşan
puslu bir leke kaldı. Arkamız ona dönük, gözümüzü çam kaplı vadiler doldurdu.
Dere yataklarından, sığır boklarından, mozaik pasta kıvamlı taşlı, nemli
topraktan, paslı dikenli telli çitlerden geçtik. Baharla berraklaşan, gürleşen
türlü kuşun sesleriyle, orman havasıyla beslendik. Terk edilmiş köye kadar
çıktık. Sarnıçlara ses verdik (bir dahaki sefere sırt çantasına flütümü atacağım),
kekik topladık. Kızıl-mor dağ laleleri alıp yürümüş, inekler varlığın-yokluğun
sırrına ermiş, sıcak, soğuğu sadece unutturuyor, aratmıyor.
Kirli, yorgun, karanlık, verimsiz, bayat, abes,
geveze, kıt, sığ zihin katmanını ölü deri gibi pul pul edip giderecek bir
arınmadan geçmiş, yaşadığımız yere şükrederek döndük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder