Virüsün paniği, kıyaslanmaz bir şekilde kendinden
daha hızlı ve etkili yayılıyor.
Ölümcül olabilmesinden önce akıl tutucu.
Kurulan korku kardeşliklerine bakıyorum.
Mikroskopik bir odaklanmaya doğru ilerleyen “bilgilendirici”
(görsellikleri öd koparıcı) önlem uyarılarının iyi niyetle canhıraş
paylaşılmasına. Bunun, izin verecek olsam paçayı kaptıracağımın bilincinde
olduğum fizyolojik-psikolojik etkisine.
Fosur fosur sigara içenler, korona riskinin yaş
gruplarına göre yüzdesini hiçbir tuhaflık görmeden sayıp döküyor.
Risk, tehdit algısı odaklandıkça yoğunlaşan,
son derece sübjektif bir şey. İnsanı tam anlamıyla can damarından yakalamaya
aday. Korku kitlesel bir hale geldiğinde mutlaklaşıyor, çerçeveyi olduğu gibi
kaplayarak geride oran, perspektif bırakmıyor.
Korkuya kapılırken ilk unuttuğumuz (o saate
kadar farkına varmış isek) risk tayininin kişisel olarak akılla pek az ilintisi
olduğu.
Yüzdeler bu kadar mühimse sigarayı bırakıp
tehlikeyi azaltsan? Sonuçta korona bugün değilse yarın gidici. Tehlikesi artarak
sürecek sigara bağımlılığı değil.
Ama hayır! Riske girişimiz de ondan kaçışımız
kadar içinden çıkılmaz duygusal salatalarla güdümlü.
Bu haliyle de manipülasyona çok açık.
Elimi yıkayayım, peki. Hijyene biraz daha özen
göstereyim. (Bu kadarında bile ne ayrıntılar icat ediliyor her gün: Düğmelere
parmak ucunuzla değil, parmaklarınızın ikinci boğumuyla basın, kapıları
dirsekleriniz ya da ayağınızla itin. Eldiven takın, çıkarın, yeniden takın… Bu
obsesif kompülsif orjiden ileride ne psikoloji tezleri çıkar.)
Ama sonra her şeyi oluruna bırakabileyim.
Virüs akciğerleri ya tutar ya tutmaz, insanları
amigdalalarından tuttuğu ve dikkatin baş tacı edildiği ise ortada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder