10 Eylül 2019 Salı

POLİTEİST


Thomas Moore’un Care of the Soul’u beni derinlik psikolojisine geri getirdi. Derinlik psikolojisi ve malzemelerini devşirdiği mitoloji, simge (arketip) olarak tanrı, tanrıça ve kahramanlar alayı.

Günümüzün sığlaştıkça sığlaşan, imgelemden yoksun çiğ akılcılığının iki karış derinlikte hiçbir şey açıklamayan açıklamalar, ışık tutmayan yol göstermeler, bir yere çıkmayan çıkar yollarla insanı eli böğründe bıraktığı yerlere mitolojinin uzanması, kuruyup çatlamış toprağa su taşır gibi anlam taşıması hayatımın kritik dönemlerinde bana hep iyi geldi.

İnsan bütün olarak panteon, tanrılar birliği halinde imgelendiğinde ne çok, ne çok taş yerine oturuyor.


Düşünen çalı

Ahlakçılığın, kuralcılığın dayatılan düstur her ne ise (doğruluk, dürüstlük, samimiyet, bağlılık) bunu tek doğru kılarak kurduğu zorlayıcı cümleye karşı bütün bir manzume. İnsanı hangisi temsil eder?

İki ucu da sivriltilmiş, dayatılana da dayatana da batan doğrular, normlar, ilkelerle kendimi (ve tabii karşımdakini) ne kadar anlayabilirim? Anlayabilir miyim yoksa attığım her adım bu merceğin altına sığabilenle dışında kalan arasında bir bölünme, kendimi tek bir kanala sığdırma çabası ve kaçınılmaz başarısızlığın yüklediği ağır suçluluk mu olur?

İçime bakıp doğayla bir Artemis’in karşısında aşk ve cinselliğin ondan sorulduğu Aphrodite’i, zampara Zeus’a karşı kıskanç karısı Hera’yı, akılcı Apollon kadar esriklik tanrısı Dionyssos’u, hepsi arasında mekik dokuyan Hermes’i… dışa vuran vurmayan dürtülerim, motiflerimde bütün bu figürleri seçtiğimde gözüm birden çok daha etraflı bir kavrayışla açılmaz, anlayışım derinlik kazanmaz mı?

Tek, basit kavramlara daralttığımız, sadece gölge yanlarını aldığımız zamparalık, kıskançlık, sarhoşluk, iki yüzlülük… insanlık hallerine nice beklenmedik açıdan ışık düşmez mi o zaman?

Tanrılar bolluğu insana bakışımı ya o-ya o tek boyutluluğundan, kuralcılığın tek sesliliğinden, çöp adamsılığından alıp iç-dış dinamikler arasında çelişkiyi, çatışmaları, çok katmanlılığı barındırabilen bir kap sunuyor. Hangi yanımı aşırı vurgularken hangilerini ihmal ettiğime işaret ediyor. Bir şeyi seçip (armoni, istikrar, kontrol) diğer her şeyi elimin tersiyle ittiğimde neden açlığa, kurumaya, zayıf düşmeye, karardıkça kararan bir boşluğa, anlamsızlığa mahkum olduğumu fısıldıyor.

Ben oyum da buyum da. Tek bir kitap değil, bütün bir panteon.

Sonuçta bütün vargılarımız, yaklaşımlarımız, hatta ilmimiz yorumdan ibaretse köşeye kısıldığım yerde işime yarayan bir kez daha derinlik psikolojisinin şiirsel yorumu.

“Açıklık” diyor Thomas Moore, “şiirin armağanlarından biri değildir. Öte yandan şiir derinlik, içgörü, bilgelik, vizyon, dil ve müzik sunar.”

Evet. Aklın durduğu yerde imgelem, hayal gücü harıl harıl çalışmaya, derinliklerdeki işleyişe nüfuz etmeye devam ediyor.

İşler karıştığında akıl ne güdük kalıyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder