27 Eylül 2017 Çarşamba

GÜRÜLTÜ DERKEN

Deneysel müziğin sokak gürültüsü olduğu itirazına bu alanın önde gelen müzisyenlerinden birinin karşılığı “Duruma göre” olmuş, “Mozart dinlerken işittiğiniz sokak sesleri gürültüyken sokak seslerini dinlerken işittiğiniz Mozart gürültüdür.”

Bu tersine çevirme, yorganı bir güzel silkelemenin yerine geçti.

Ve işime sadece sıkışık, karışık, bol ve yüksek sesli İstanbul’da da yaramayacak.

Nirengilerimizin üçer beşer dayanaklarını yitirdiği, kendimizi evimizde (tanımlarımıza, tahammül sınırlarımıza cevap veren bir ortamda) hissetmemizin temellerinin çöktüğü bir zamanda gerçekliğimizi yeniden kurmaya yol gösterebilecek bir önerme:

Dikkatini verdiğin şey batıcı bir kargaşa olmaktan çıkar.

Buda’ya bakarsak kaçınılmaz olmayan ıstırabımız (bütün ıstırabın çok büyük bir parçası) kaçmak, asılmak ve kayıtsız kalmaktan doğuyor. Bu otomatik karşılıkların yerine som dikkati koyduğumuzda ıstırap kaynağı hiyerarşi ve iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış yaftaları yerini, olan’ın duru bir şekilde algılanışına bırakıyor. (Zaten gürültü, kargaşa algısının esaslı bir kaynağı kendi kafalarımızın içinden haykırmasına son veremediğimiz bu yaftalar değil mi?) Dingin-dengeli. Neyi değiştireceksek, neye karşı çıkacaksak bu çok daha elverişli halden hareket etmek yeğ değil mi?

Gürültü deyip kaçtığımız, tepki duyduğumuz, kulaklarımızı tıkamaya nafile çalıştığımız şeyin dönüp kulak kesildiğimde müthiş bir zenginliğe dönüştüğünü ses sevgim ve merakım ile avangard müzisyenlerin açtığı kapılar sayesinde ben biliyorum.

Som dikkat ışık oluyor. Hazır görüşleri, kemikleşmiş kanıları aşıyor. İnsanı an’a ve olan’a getiriyor. Üzerindeki ölü toprağını silkeliyor. Can veriyor.


Şu zamanda bu ülke ve dünyada ekmek gibi, su gibi bir şey değil mi o halde?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder