Deneysel müziğin sokak gürültüsü olduğu itirazına bu alanın önde
gelen müzisyenlerinden birinin karşılığı “Duruma göre” olmuş, “Mozart dinlerken
işittiğiniz sokak sesleri gürültüyken sokak seslerini dinlerken işittiğiniz
Mozart gürültüdür.”
Bu tersine çevirme, yorganı bir güzel silkelemenin yerine
geçti.
Ve işime sadece sıkışık, karışık, bol ve yüksek sesli
İstanbul’da da yaramayacak.
Nirengilerimizin üçer beşer dayanaklarını yitirdiği,
kendimizi evimizde (tanımlarımıza, tahammül sınırlarımıza cevap veren bir
ortamda) hissetmemizin temellerinin çöktüğü bir zamanda gerçekliğimizi yeniden
kurmaya yol gösterebilecek bir önerme:
Dikkatini verdiğin şey batıcı bir kargaşa olmaktan çıkar.
Buda’ya bakarsak kaçınılmaz olmayan ıstırabımız (bütün
ıstırabın çok büyük bir parçası) kaçmak, asılmak ve kayıtsız kalmaktan doğuyor.
Bu otomatik karşılıkların yerine som dikkati koyduğumuzda ıstırap kaynağı
hiyerarşi ve iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış yaftaları yerini, olan’ın duru
bir şekilde algılanışına bırakıyor. (Zaten gürültü, kargaşa algısının esaslı
bir kaynağı kendi kafalarımızın içinden haykırmasına son veremediğimiz bu yaftalar
değil mi?) Dingin-dengeli. Neyi değiştireceksek, neye karşı çıkacaksak bu çok
daha elverişli halden hareket etmek yeğ değil mi?
Gürültü deyip kaçtığımız, tepki duyduğumuz, kulaklarımızı
tıkamaya nafile çalıştığımız şeyin dönüp kulak kesildiğimde müthiş bir
zenginliğe dönüştüğünü ses sevgim ve merakım ile avangard müzisyenlerin açtığı
kapılar sayesinde ben biliyorum.
Som dikkat ışık oluyor. Hazır görüşleri, kemikleşmiş
kanıları aşıyor. İnsanı an’a ve olan’a getiriyor. Üzerindeki ölü toprağını
silkeliyor. Can veriyor.
Şu zamanda bu ülke ve dünyada ekmek gibi, su gibi bir şey
değil mi o halde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder