16 Ağustos 2012 Perşembe

BİLGİSAYMAZ

Modemin üçüncü ışığı yanmadı. İnternete bağlanamadım.

İlk his nefes alamamak gibiydi. Bunun böyle bir duygu uyandırmasına kendinden bile çok irkildim.

Onu engellenmişlik, yani kaygı ve öfke izledi. Sabırsızlık da hiç bekletmeden bunlara katıldı tabii.

Öfkenin iplerini oynatan, istek. İstediğinle arana girilmesi ya da istemediğine itilmek. Adı böylece konduğunda çırılçıplak ortada kalıyor. Mahcup, az önceki heybetinden sıyrılıp bir köşeye büzülüyor. İstek ne kadar dürtüselse –büyük bir çoğunlukla da öyle değil mi?- öfke de o kadar ham, çocukça. Gürültülü, bulaşıcı, patlayıcı, zehirleyici. Korkutucu. “Soruna” cevap (çözüm) yerine tepki verici. Düğümü kördüğüm eden. Sadece nadiren bencil olmadığında soylu ama bu bambaşka bir konu şimdi.

*

Böylece tanıdık öfkenin pençesinde koca, karanlık, yutucu sanal bilinmezin gerçek ağına düştüm.

Kesintisi nefessizlik gibi gelecek kadar hayatımın ortasında olan bir şeyde öylesine cahil olmak, ne yapacağını bilememek başlı başına çaresizlik kaynağı. Vietnam ve Irak’ta Amerika da kendini böyle hissetmiş olmalı.

İnsanın kendi kurgusunun karanlıklarına battıkça batarak debelenmesi.

Ve kuşkularımda haklıysam bu işin uzmanı filan yok. Evet, adına bilgisayarcı denen bir grup var, olmasına. Tıpkı diplomatlar, terör eksperleri, siyasi liderler, psikologların da olduğu gibi. Ama önümüzdeki karmaşıklık söz konusu olduğunda onları benden ayıran olsa olsa içinde kımıldandığımız karanlığın niceliği. Burunlarının ucunu görüyor olabilirler. Daha ilerisindeyse körleşmemiz eşitleniyor.

Oruçlu genç çocuk saatlerdir modemin başında. Bir yandan erkek aslanlar gibi esneyerek servis sağlayıcı ve diğer bilgisayarcı abileriyle bana kıvamı tutturulamayan ağdanın bulaşa sıvaşa parmaklarımın arasından akıp gittiği duygusu veren sonu gelmez, hiçbir yere varmaz konuşmalar yapıyor. Vaadinin tam tersine iki kere ikinin işler sarpa sardığında dört filan etmediği bu cengelde sına-bir daha yanıl yöntemiyle yol, hayır, almıyor.

Öfke ile sabırsızlığını yaşayıp tüketmiş olan bense derin düşünce pozisyonuna girip ayaklarımı uzatarak şiddetli duyguların doğası üzerine tefekküre dalıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder