Silifke de dönüşüyor. Talep artıp arz şiştikçe yatay ve dikey olarak yayılıyor, şekilsizleşiyor. Genişledikçe çapsızlaşıyor. İncelikleri kaba saba bir tekdüzeliğin altında kalıyor.
Taş Köprü onarımdaymış,
yeni köprüden çamur rengi akacağı tutmuş Göksu’yu geçtim. Azalan bahçeli evler,
yükselen bloklar. Yine üzüldüm. Okulun sokağında iki yeni kırtasiye açılmış.
Pırıl pırıl, geniş. Anonim.
Karşılarındaki Halk
Kitabevi ise görmeyeli daha da çeşitlenmiş, sıklaşıp serpilmiş bahçeciğiyle ne
olduğunu daha kapısının önünde tatlı bir dille anlatıyor. Yaşa ve yaşat.
Farklılıkları kucakla, say, sev, bir araya getir.
Yaşar bey elinde bir kedi
yavrusuyla çıkıp karşıladı. “İçerde kitap bakan arkadaş rahatsız oldu da.”
Birlikte girdik. Arkadaş
(müşteri değil), Mut’tan gelen genç bir kadın, kitaplarını seçerken
görüşmediğimiz üç yıllık arayı kapadık.
Bitkilerle birlikte
kitaplar da çoğalmış. Tezgahla aralarındaki geçit daralmış. Kırtasiye
malzemesinin sıralandığı camlı tezgahın üzerindeki bir sıra kitap, arkalarına
geçen Yaşar beyi neredeyse gözden saklayacak. Bilerek öyle yaptık, dedi. “Pandemi
sırasında bütün uyarılarımıza, ricalarımıza rağmen insanlar mesafe kuralına
aldırmıyordu.” Dostları pandemi boyunca ağırlayamayacakları duyurusu hala
kapıda.
Burası bir kez insan
kavşağı olmuş, dünyanın ve zihnin dört bir bucağından gelenleri buluşturmuş;
öyle zorlu bir yalıtım döneminde bundan geri duramamaları anlaşılır olsa da ondan
başka pek kimse “Önce sağlık!” dememiş.
Karşılarına açılan iki
yeni kırtasiyeye değinecek olduğumda o ve Songül hanım olsun diyorlar,
içinde zerrece içerleme ve endişe olmayan bir “olsun.”
İş yapamıyorsun, bize
devret de börekçi, tantunici açalım demişler. Yok, demiş. O da, Songül hanım da
-kimseyle mecbur olduğu ya da öyle gerektiği için konuşmayan, burayla
arasındaki derin bağı sezdiğim- ergen kızları Ada da (dolanacak alanı dar bu
yerde üçünün sessiz devinimi şaşırtıcı bir dans uyumunda) aslolanın tıkırında
bir kasadan başka bir düzlemde işlediğini, dükkanın ona düşen işi yaptığını
biliyorlar.
Kitaplardan kalan bir
köşede mama çuvalı. Burası yitik ruhlar ve hayvanlar için de bir uğrak yeri,
sığınak. Varlıkların kusurlarına, özürlerine, sivriliklerine bakılmayan, gönül
gözüyle görüldükleri bir yer. Ele geçirilmeye, hizaya sokulmaya, ehlileştirilip
düş gücünden yoksun yeknesak bir düzen verilmeye güler yüzle hayır deyip yoluna
devam ediyor.
Onun sana baktığı gibi
baktığında ne güzel, ahenkli ve benzersiz olduğunu gördüğün bir alem Halk
Kitabevi.
Algımızın, gönlümüzün
hastalık gibi ilerleyen çoraklığında neyi ihmal ettiğimizi güleç varlığıyla
hatırlatıyor.