Yargılar, kınar, yerden
yere çalar, iğneler, alay ederken iki şey duyuyorum: Tatmin, ardından
rahatsızlık. Cazip ama sağlıksız, ağır bir yemeğin sonrası gibi.
Yargılamanın geride
bıraktığı his tizleşme, incelme -lastiği patlayıp da cantı üzerinde giden bir
arabanın duygusu.
Bir de.. ana babanın
pabuçlarını ayağına geçirmiş, kendini büyüklük hayallerine kaptırmış, bir
yandan da yakalanmaktan korkan çocuk benzeri oluyorum.
Ne büyük bir iddia!
Bak, ben onun gibi
değilim. Doğru ne, yanlış ne, billur gibi görüyor, eğriyi doğrudan, zevkliyi
zevksizden, sığı derinden şıpın işi ayırt ediyorum! Yargıladığımdan ayrı, onun
üzerindeyim.
Akıl bu ayırma, ayırt
etme, ayıklama neşterini eline aldı mı, istediği kadar seçkin, masum, temiz
görünsün, falçatasını sağa sola savuran kabadayıdan farksız.
Yürekse bunda bir yamuk
görüyor. Bakışımı beni görünürde başkalarından ayırana değil, hepimizi içine
alana çeviriyor.
Birilerinden daha incelmiş
olabilir, daha sorgulayarak yaşayabilirim. (Beni yanlarında çöp adam çizimi
bırakacak çok daha ötelerde olanları unutmadan: Onların açısından benim de
yargılarımla duraksamadan harcadıklarım sınıfını boylayacağımı.) Ama aynı
zamanın, coğrafyanın, kültürün ürünü olarak gölgemin ne kadar üzerinden
aşabilirim?
Tavrım şeklen
farklılaşabilir. Yolsuzluğu ihalede yapmam da, herkes yapmıyor mu, arsamı
komşumunkine bir parça canım, taşırarak yaparım. Yalanı halkıma değil anama
söylerim. Yerden yere vurduğum İsrail gibi Filistin toprağını işgal etmem de
komşumun görüşü, havası, ışığını kestiğime hiç aldırmadan çatımı kapatırım.
Sanatçı haklarını yiyen Spotify’a abone olurum. Bedava kitap sitelerinden onlarca
kitap indiririm. Getirebildiğim her şeyi bedavaya getirmeye bakarım. Bütün bir
ülkeye kusamasam da öfkem oracıktadır, burnumda, her an fışkırmaya, ateşiyle cirmi
kadar yer yakmaya hazır. Sabırsızlığım, önünü sonunu, işime geldi mi başkalarını
düşünmeden, bütünlüğü gözetmeden harekete geçişim de kendimce öyle.
Elinde neşter, akıl ölçekteki ya da ayrıntıdaki farklardan kendine pay çıkarırken yürek, bizi biz eden ortamı, atmosferi öne çıkararak paylaştığımız şeye yöneliyor.
Dürtülere, dinamiklere. Kirlendikçe kirlenen aynı okyanusun balıklarıyız diyor.
Kimimiz ağır metallerden yana daha toplayıcı, zehirli. Kimimiz daha zararsız.
Ama deşin karınlarımızı, mikro plastiklerin yükü hepimizde.
Ona kulak verdiğimde
tizleşme, incelme, cant üzerinde gitme hissi dağılıyor. Yerini, kendimi ayırıp
kuru toprağa çekmeksizin daha etraflı bir bakış, algı alıyor.
Neyin ne olduğunu görmek
için sütten çıkma ak kaşıklığa terfi etmeme, bir de bu yanılsamanın körüklediği
nafile öfkeye, tiksintiye kapılmama gerek yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder