15 Mart 2021 Pazartesi

CANI CAN BİLMEMEK

Komşu, bahçesindeki iki koca palmiyeyi hibe etmeye, olmadı kesmeye karar verdi. Pislik yapıyorlarmış.

Alacak birilerini bulmuş, bir sabah dev bir vinç kapıya dayandı. Bir kepçe de arkadan dolanıp ilk ağacın dibini kazmaya girişirken yolundaki iki ufak meyve ağacını devirdi. Bahçe tarumar olmuştu ki derinleşen çukurunda direnen palmiye ile vinç arasındaki elektrik hattı dikkat çekti. İdareye dilekçe verilmeliydi. Elektriğin kesileceği güne kadar araçlar çekildi.

İlk palmiye destekle ayakta dura dursun, ön taraftaki selvinin, onun çıkarılıp vince taşınmasına engel olacağı görüldü. Yoldan kaldırılmalı, kesilmeliydi.

Elektriğin kesildiği gün canhıraş kıyım kaldığı yerden olanca hoyratlığı ile saatler sürdü. Selvi kesildi. Gövdesi yol kenarına uzatılıp, ağzında sigara, elinde testere, adamlardan biri tarafından doğrandı.

Neden sonra palmiye penceremin önünden havadaki top köküyle geçti. Bunca stresi atlatırsa dikildiği yere tutunmak üzere. Gidenler ise gitti.

Geride sessiz çığlıklar gibi kırık dallar, yapraklar, köklerden dökülenler, iki büyük çukuruyla altüst toprak ile bir savaş meydanı kaldı.

Komşu yorulmuş bitmiş ama memnun görünüyordu.

Değdi mi, dedim.

Mecbur gideceklerdi, dedi. “Çok uzadılar, allah vermesin, üzerimize devrilirlerdi.” Onca örselenmeye dayanmış gövdeden geriye kalan derin çukur oracıktaydı. Üstelik madem boy atan palmiyelerin devrilme tehlikesi vardı, dikildiği yerde ne olacaktı? Baktı, bu pek züğürt tesellisi oldu, sürdürdü:

“Hem mevsimi geliyor, tozuyacak, sonra da şu meyvelerini dökeceklerdi. Pislik, kıyamet?”

Kaç yıllıktı ağaçlar? 20-30? İlk defa mı tozuyacaklardı?

Aldous Huxley, inandırıcı olmak istiyorsanız eyleminize tek bir gerekçe gösterin, demiş. Yoksa sıraladıklarınızdaki bahane kokusu ortaya çıkar.

Ben öyle istedim, oldu!

Kötü bir insan değil komşu. İyiliğimi gözetmiş, gözeten biri.

Canı can bilmediğinde vicdan sızlamadan, eylemi sorgulamadan eylemenin çok sıradan bir örneği. Kesilen selvi baştan odun sınıfına sokulmuşsa ardından iç sızlar mı?

Canın can sınıfından çıkarıldığı (baştan bu sınıfta görülmediği) an ve yerde yıkım, kıyım, çiğneme normalleşiyor. Tür, sınıf, millet, din, ırk.. fark etmiyor.

*

Bu sabah yürüyüşte güzelim yaprakları güneşte ışıl ışıl palmiyelerin önünden geçtikçe başım önüme eğildi.

Sonra birden İsa’nın son sözü aklıma geldi:

“Onları affet baba, ne yaptıklarını bilmiyorlar.”

Doğru değil mi? Yıkarken, kıyarken, ezerken biliyor muyuz ne yaptığımızı?

Yaptıklarımız yapmadıklarımız, düşündüklerimiz düşünmediklerimiz, söyleyip söylemediklerimizle içinde debelendiğimiz ortamlar, kültürler, uygarlıklar bizlerden oluşma değilmiş gibi yaklaşırken biliyor muyuz?

Değilmiş, biz ve bizim gibi olanlar asude istisnalarmış gibi hep başkalarını yargılarken?



Selvi giderken penceremin kenarına bırakmış

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder