Aldım öten batonumu, solum, kenarı zeytinlik, ormanlık tepeler, sağım karşı yükseltilere uzanan yeşil düzlükler, toprağı papatya kesilmiş boz zeytinlikler, patlamış bademler, rüzgarı mis gibi güneşli havada yürümeye koyuldum. Kuşların sesleri, rüzgarın deliklerine gire çıka çaldığı baston, üfürdüğü ağaçlar, çalılar, hepsi o. Kıvrılıp giden dar yolda etraf tenha, insan gürültüsüz, dinlendirici, diriltici bir yürüyüş.
Kuzeyde süt ailemle olmak,
köklü bir kabulün kavi temeline oturan dostluğa, kardeşliğe çoraklaşmaya
başlamış ruhumu banmak çatlakları giderici, toparlayıcı oldu.
Damarlarıma renk yürümüş,
geri dönerken aile kürüne kuzinlerimle devam etmek istedim. İzmir çevresinin
soluk aldırmayan görsel keşmekeşiyle katmerlenen boğucu trafiğini geçip Çeşme
yönünü tuttuğumda Balçova’dan itibaren yolun giderek boşalması, kenarındaki
yerleşimlerin yerini sık yeşil tepelere bırakması bir kez daha, enginar üzerine
içilen su kadar tatlı geldi. Pandemi başlayalı insanlarımla ilk kez kavuşma da
öyle.
Şu bir hafta dengeyi
hatırlattı.
Bir başınalıkla
birliktelik, uyaran ile sükunet, hareket ile dinlenme, gitmekle kalmak
arasındaki seçimli dengeyi.
Uzaklaşıldıkça zihni de
ruhu da dibe çeker olan dengeyi.
O yerine gelmiş, şimdi
sağıma geçen ormanlık tepelerin kıyısından canlı adımlarla geri döndüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder