24 Ekim 2020 Cumartesi

SOLO YAS

Babamın cenazesinden sonra Savaş’ın evinde toplanmıştık. Kuzenlerim, eşleri, çocukları, torunları, eş dost. Dört kuşak insan aktı eve. Yemekler taşındı, yemekler yapıldı. Birlikte yedik içtik, ağladık güldük. İçimi yığıldığı yerden bu hep birliktelik kaldırdı.

Paylaşmak acıyı çoğalttığı gibi yüzeyi genişletip yaydığı için hafifletiyor da.

“Yalnız değilim!”

Aradan iki yıl geçmedi, Savaş’ı kaybettik. Ve ben çok ağrıma giden bir kararla gitmedim.

Salgının ortaya koyduğu bir şey varsa o da insanın temel yalnızlığı. İstediğin kadar ilişkilerini besle, derinden sev, bağlar değişir, dönüşür, anlamı kayar, uzaklaşır, uzağında kalır, yiter. Sonuna kadar bir tek sen kalırsın.

Salgının derinleştirdiği inzivama okyanusu bir başına geçmek diyordum. Mahrum kaldıklarım bir yana, beni, bakışımı, odağımı güçlendiren bir şey. Ayrıntıları esastan eleyen bir kalbur.

Solo yas ise ne ağır geldi! Yanlarında olmamak, bana verdiklerini şimdi onlara uzatamamak. İçime hâlâ çevrilen taze beton dökülmüş gibi gri, serin, alabildiğine bir ağırlık ve durup durup çakan sızı.

Sesleriyle yanı başımda olsalar da fiziksel bir ayrılığın ekranlaştırdığı bir uzaklıkta yine de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder