25 Ekim 2020 Pazar

KORONA * ZAMAN * PARA

Al Baraka’nın Kabataş şubesine gideceğim. Kıyı yolu kapanmış, arkalarda tepelere doğru tırmanıyoruz. Kıvrım büklüm, yer yer çamurlu, çukurlu yollar. Gece. Nasıl bulacağız bu kadar uzaklaştıktan sonra? Çarpık çurpuk binalar, alçak yüksek apartmanlar.

Yüksekçe birinin bembeyaz bir ışıklı balkonu dikkatimi çekiyor. Arka duvarında iki dev saat ekranı, soldakinin içinde (belki saniyeleri gösteren) daha ufak bir ekran. Birinin rakamları bilmediğim bir dilden. Bir saat-ev bu daire. Yan odaların turuncu ışığında içerdeki her türlü saat görünüyor, barok, rokoko, bol altın yaldız, şatafat.

Az ilerde, bunca görüntü gürültüsünü dengelemek ister gibi gerilerde karanlıktan tek başına yükselen dar bir bina. Bir yerlerinden çıkan koyu yeşil bir ışıkla kısmen çevrelenmiş. Burada yaşayacaksam orada oturabilirdim diye içimden geçiyor.

Sonunda bir şekilde Al Baraka’nın olduğu yere geliyoruz. Yol üstü bir şube değil, karmaşık planlı bir yapıda aramamız gerekecek. İçeri giriyorum. Geniş merdivenler, çeşitli yerlere açılan koridorlar.. Birkaç kat çıkıyorum. Karşımda çok geniş, kirli, boyaları pul pul dökülmüş harap bir kapı. Hiç de bir levha yok. Çalıyorum, aralık, itip giriyorum. Yüksek banko boyunca dip dibe, maskesiz birçok insan. Köşeye gidip cebimden çıkardığım buruşuk banknotları yaşlı, başı örtülü bir Habeş kadına uzatıyorum. Kim o diyor. Nasıl yani? “Paranın üzerindeki?” Bilmiyorum ki, bir Afrika ülkesinin parası olmalı. (Bunun karşılığı) 300 dolar yatıracağım diyorum. Çekmeceden başka banknotlar çıkarıp benimkilerle yan yana koyuyor. İkimizin de bilmediği para birimini böyle kestirecek. Benziyor-benzemiyor, eh işte, bu kadar der gibi başını sallayıp çok eski bir makbuz defteri açıyor. Bir şeyler karalayıp bir kopyasını bana veriyor. Resmi bir damga filan olmayacak mı? Olmayacağını, burada işlerin böyle olduğunu anlıyorum. Bir daha geldiğimde şubeyi yerinde bulacağımdan kuşkulu, çıkıyorum.

*

Salgın sonunda rüyama girdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder