Yavaşça uyandığım bir şey: Algıyı değerlendirmede, biçimlendirme, derinleştirmede iki kapı.
İlki düz, otomatik,
refleksler, koşullanmalar, kalıplarla çalışıyor. Hükmünü şak diye veriyor.
Bazen açılmıyor bile. Ondan geçen, insanı pek ileriyle götürmüyor. Olsa olsa
tekrarlarını pekiştiriyor.
İkinci kapı iradi. İlkinin
yayı gergin mekanizmasının yerine zamanı koyuyor. Açıldığı ilk şey zamanın
dengeleyiciliği. Burada ucu açık aralıklar var. Reflekslere, hazır cevaplara, hislere dur bakalım, diyor. Sinirlenecek, içerleyecek, hayal kırıklığına mı
uğrayacaksın? Doyumsuz mu kalacak? Dur bakalım. İlk kapıdan geçen geçsin,
engelleme.
Ama işi de orada bırakma.
İkinci kapının aralığında seninle birlikte değişmeye bırak. Üzerine aldıkların
süzülüp gitsin, gıcırdayan dişlerin gevşesin, boş deyip geçtiğin doldukça
dolsun. Anlayışın, kavrayışın genişlesin, yaratıcı (farklı ışıklar altında,
açılardan bakabilir) olsun.
Hayata geçirdikçe ikinci
kapı öne çıkmaya başlıyor.
Bu sabah balkonda “Daha dün süpürmüştüm!” demedim. Çam iğneleri ve gölgelerinin ikinci kapıdan geçmiş halleriyle göz göze gelmem bir oldu.
İlk kapıda kendi zihninin
vırvırı var.
İkincisinde susup geri
çekilip görmek, dinlemek, duymak.
Anlar olmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder