Ciddi bir hastalıkla pençeleşene, en yakınının yasını yaşayana, hayatı allak bullak olana neyi nasıl demeli? Laflardan bir köprüyü neye dayamalı da karşıya geçmeli?
Ayarlarınız iki uçta iken
orta nokta neresi?
Onu senin kendi olağanlığına
çekmek, yaşadığı karşısında densizlik. Onun olağanüstü koşullarınaysa ancak
durup susarak konuk olabilirsin. Algını kendine kapayıp ona açarak.
Sessizlikte.
Ama fiziksel uzaklıkta,
dışından baktığında bu sessizlik sana bile kopukluk, ilişkisizlik gibi gelirken
karşındaki için kim bilir ne?
İşte o zaman, dilin birden
çoraklaşmasına sinirlenerek “Nasılsın?” diye soruyorsun.
Nasıl mıyım?! Dalga mı
geçiyorsun? Nasıl olacağım! Sen sözleri bulamazken bu halimde bulup da ifade
etmeyi bana mı bırakıyorsun!
Aslında söylediğin,
sokakta karşılaştığın komşuya ayaküstü soracağın şey değil. Gerçekten bilmek
istediğini soruyorsun.
Gel gör ki bastığı zemini
insanın ayağı altından çeken, dili boşaltan büyük çalkantılarda “Nasılsın?” iki
taraf için de ağzına kadar dolu huninin asap bozucu darlıktaki ağzı gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder