26 Ekim 2020 Pazartesi

NASILSIN?

Ciddi bir hastalıkla pençeleşene, en yakınının yasını yaşayana, hayatı allak bullak olana neyi nasıl demeli? Laflardan bir köprüyü neye dayamalı da karşıya geçmeli?

Ayarlarınız iki uçta iken orta nokta neresi?

Onu senin kendi olağanlığına çekmek, yaşadığı karşısında densizlik. Onun olağanüstü koşullarınaysa ancak durup susarak konuk olabilirsin. Algını kendine kapayıp ona açarak. Sessizlikte.

Ama fiziksel uzaklıkta, dışından baktığında bu sessizlik sana bile kopukluk, ilişkisizlik gibi gelirken karşındaki için kim bilir ne?

İşte o zaman, dilin birden çoraklaşmasına sinirlenerek “Nasılsın?” diye soruyorsun.

Nasıl mıyım?! Dalga mı geçiyorsun? Nasıl olacağım! Sen sözleri bulamazken bu halimde bulup da ifade etmeyi bana mı bırakıyorsun!

Aslında söylediğin, sokakta karşılaştığın komşuya ayaküstü soracağın şey değil. Gerçekten bilmek istediğini soruyorsun.

Gel gör ki bastığı zemini insanın ayağı altından çeken, dili boşaltan büyük çalkantılarda “Nasılsın?” iki taraf için de ağzına kadar dolu huninin asap bozucu darlıktaki ağzı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder