2 Temmuz 2020 Perşembe

HALT PLAJI


Ne güzel, diyordum. Millet plajına sahip çıkıyor. Sabahları tek tük insan, kumlardaki tek tük çöpü topluyorduk. Hemen sonra belediye de bidonları boşaltıyordu.



Günler geçti. Temmuz başladı. Sabah leş gibi bir kumsala indim. Bidonlar taşmış, yanlarına bırakılan torbalar deşilmiş, birileri geldikçe şemsiyelerin üzerine havalanan kargalar bayram etmekteydi. Ortalıkta bira şişeleri, kutular, torbalar, belediye kahvesinden çekilen sandalyeler. Kalabalıkçaydı da. Suya attım kendimi. Tekneler artmış, bayağı bulanık.

Olsun. Deniz denizdir. Anında içime biriken sıkışıklığı açtı. O derinleştikçe nefesim derinleşti. Rahatladım.

Sanki hoyrat bir güruh evine dalmış da diye geçti içimden, senin olan bir mekanı, senin düzenini tarumar etmiş gibi bu gerilim. Ve onları engelleyememiş, esenliğini koruyamamışın. Mekan da düzen de senin değil ama kafandaki “gerek” senin ve döne döne ırzına geçilmişçesine bir şiddet olarak algılıyorsun. Üzücü, ezici.

Peki evin eş hak sahibi sakini olarak baksan? Ayrılmak söz konusu değil. Ötekilere kendi gereklerini sunup ikna etmek ya da zorbalaşarak kabul ettirebilmek de öyle. Kendin gibi sakinlerle ittifak kurabilirsin en fazla. Temel hijyen konusunda bile birleşemediğimiz kalabalıktan olabildiğince uzak mı durur? Yoksa bu kaçınmanın “insan hissine” uzun vadede ve derinlemesine verdiği zararı düşünmeye başlar da farklı bir ilişkilenmenin yollarını mı ararsın?

O zamana kadar bırak dağılan dağınık kalsın. Çünkü bak, rahatsızlığının altında bir de düzeltme dürtüsü var. Sisifos’luk ve her sabah omuzlarına binen o yük! Dağınıklığa, düzensizliğe tahammülsüzlük ya da duyarsızlaşmaktan başka bir karşılık verebilir misin?

*
Sabah güneşine bulanan sularda böyle sakin sakin yüzerken karşıda bir hareketlenme dikkatimi çekti. Suları döverek gelen biri. Tuhaf bir yüzücü daha. Bu sefer bir kadın. Böyle şapır şupur sırtüstü mü yüzüyor dedim. Anlamam biraz zaman aldı ama hayır. Kurbağalamaydı. Tuhaflıksa ayaklarında! Topukların birleşeceği sıra bacakları suyun dışına fırlıyor, ayakları, ıskarmozdan kurtularak, ayalar havada, saplarından denize saplanan kürekler misali hareket ediyor, kıvranmayı hatırlatan bu bakması acılı hareket bir GIF imgesi gibi durmadan tekrarlıyordu.

Normalde sualtında kalması beklenen işleyişin böyle ayyuka çıkması, köklerindeki çürüklerle birlikte bir çene röntgenini seyretmek gibiydi.

“Günaydın! Sıhhatler olsun. Su ne güzel değil mi? Yüzmeyi siz de seviyorsunuz.. Şey, şu ayaklarınız.. Suya soksanız daha az yorulursunuz. Böyle dünyanın enerjisini harcadığınız gibi beni de perişan ediyorsunuz.”

Seda!

Daha demin ne diyorduk? Kafandaki düzeni bozan şeylere dünyayı derleyip toparlamak sana düşer gibi tepki duymak, değil mi? Bu ne şimdi?! Bırak kadını, bildiği gibi çırpınsın -o haliyle senden hızlı yol aldığını fark ettin mi sahi?

Kendime bir geniz dolusu tuzlu kahkaha ile sudan çıktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder