22 Temmuz 2020 Çarşamba

BİR ŞEY


Çarkı bozuk bir nehir gemisi gibi yaklaştı. Deniz gözlüğünü alnına itip ışıl ışıl selamladı. Gözümün içine bakıp bir şey yapmıyordun değil mi, dedi.

Deniz gevezeliklerindense kendimi suyun sessizliğine bırakmayı seviyorum demiştim. Böyle ağır ağır yüzmek benim için meditasyon.

Yok, yapmıyordum, dedim.

Yanım sıra yüzerken anlatmaya koyuldu.

Suya kapılmış sarı bir sünger yüzme çubuğuna uzanıp almış, bunu sosyal mesafe ölçeri yapalım mı, demiştim. Mahcup-tatlı gülümsemişti. “Biliyorum. Yürürken de insanların üstüne çıkarım ben..”

“Alan algımız farklı sadece. Bana biraz daha mesafe gerek.”

Ama öyle köşesiz, sıcak bir insan ki unutup her defasında burnumun dibine gelmesini ihlal olarak alıp kızmıyorum.

Ne de denizde çene çalma zevkini.

Denizi bu işte kullanmak sığda oturup kayık yüzdürmek (ama akışına kapıldığında da önünü alamadığın bir çerez atıştırma) gibiyken sakince belirip kaybolan düşüncelerin açıldığı onarıcı sessizlik, derin bir hale dalış. Ama ne yapalım. Hayat tefekkürden ibaret değil.

“Şu deniz!. Nasıl bir şey, nasıl canlandırıyor insanı. Bağımlısı oluyorsun. Eroin gibi?”

“Yok. Eroin uyuşturur. Kokain diyelim.”

Döndük. Işığa karşı gözlerimi kapadım.

“Sen meditasyon yapıyorsun” deyip uzaklaştı.

Çıkmaya yakın yeniden karşılaştığımızda bir oksimoron buldum dedim. “Deniz nasıl da diriltici bir müsekkin.”

“Oksimoronlara bayılırım.”

Güldük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder