İnce bir zevki var. Mücevher gibi işlenmiş. Yalın.
“Doğru.” Göz okşayan, ruh dinlendiren, canlandıran. Güzele açık, güzel olmayana
kapalı. Kapalı olmakla kalmayıp kıyıcı.
İncelmiş hassalar eleştirelliği de bir o kadar
keskinleştiriyor mu?
İnsan kalemtıraşa yalnızca kendi kalemini
değil, duraksamayan bir iddia ile el aleminkini de mi sokma eğiliminde?
Kulağının arkasında alesta bekleyen kırmızı
kaleme bakıyorum. Algıladığı en ufak falsoda (orta hakeminin cebinden şimşek
gibi çıkarılan kırmızı kartla da akraba) not kırmaya, sınıfta bırakmaya hazır.
Tuzak şu ki inceldikçe dışlayıcılığı artan
ölçütler kendilerine uymayan karşısında bölücü, koparıcı, en azından sekteye
uğratıcı olmaya mahkum.
Kısıtlayıcı.
Harf, kelime, cümle, paragraf çizen o kırmızı
kalem işin nerelere vardığının ayırtında değil.
Düşünceleri, hisleri, tepkileri, davranışları
da çizdiğinin, çizip durmaktan gözünün önünde olanları kendi hallerinde
göremez, anlayamaz olduğunun.
Hayatın o istese de istemese de orada olan koca
koca dilimlerini oyun dışı bıraktığının.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder