13 Temmuz 2020 Pazartesi

SU AYİNİ


Denize tek başıma girmiyorum. Yakınlarımı birer birer içimden geçirip suya onları da sokuyor, her birinin andığım varlığıyla belirginlik kazanan teması, verdiğim her solukla onlara gönderiyorum. Su her birimizi sarıyor, kucaklıyor, taşıyor. Sinir sistemlerimizden kaslarımıza, beynimize rahatlatıyor, genişletiyor, şifasını yayıyor.

Zamanı çözüyor su. Geçmişin düğümlerini, geleceğin pusunu açıyor. An dışında ne varsa gideriyor.

Kıyıya dik yüzerken gözlerim kapalı. Altın ışık gözkapaklarımdan içeri akıyor. Duyularım ona bulanıyor. (Bu sabah. Gözümü açtığımda denizin ortasına sahne spotu gibi yayılmış ışıltının merkezinde upuzun direğiyle yarı siluetleşmiş bir yelkenli salınıyordu.)

Suya sırtüstü uzandığımda düşüncelerin belireceği olsa da beni asıl yüzdürenin bilinci ışıkla oynaşıyor. Düşünceler (onca iddiaları, gevezelikleri, yer tutmalarına rağmen) değil bu. Beni yüzdüren su-hayat. Zihnin soluğu kesici kalabalığı o suyun yüzeyine yayılan mazot lekesinden ibaret.

Su beni, yanıma aldıklarımla hepimizi yaşamla doğrudan temasa getiriyor.

Bununla kalmıyor. Her birinin varlığına sessizce dokunuyorum.

Derken bir gün neden sadece hayattakiler dedim.

Denize girmek ölmüşlerime de dokunuş, bir tür şükran duası oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder