Denizin ortasına dikilenlerin efsanelerini
hatırlıyorum. Kızkalesi, Kızkulesi. Kehanet, kızını bir kötülüğün öldüreceğini
buyurunca kral biricik yavrusunu korumak için denizin ortasına bir kale
yaptırır, prensesi oraya kapatır. Kimseyle de görüştürmez. Kötülüğün nereden
geleceği belirsizdir. Günlerden bir gün prenses, erzak sepetinde incirler
arasına çöreklenmiş çok zehirli yılan gövdesindeki kötülüğü kendi elleriyle
yukarı çeker.
Bir güvenlik şirketi sahibinin söylediklerini
hatırlıyorum. Güvenlik yüzdesi yükseldikçe maliyet katlanarak artar. Bir
noktadan sonra artık maliyet-yarar oranı tersine döner. Yüzde 100 güvenlik
yoktur demişti.
*
Bu bir savaş! diyor Macron, başka siyasetçiler.
Bu ne kibir diyorum. Burnumuz hâlâ mı sürtmedi? Dize getirilecek, fethedilecek,
ardından zafer sarhoşluğuyla göğüsler yumruklanacak, üstesinden öyle gelinmez
böyle gelinir şişirilmişliğiyle insan doğayı talana kaldığı yerden devam
edecek.
Tehlike karşısında insan en iyi bildiği şeyi
yapıyor. Siyasetçi savaş ilan ediyor, hekimler, sağlıkçılar yaşatmak için
varları yoklarını ortaya koyuyor.
Savaş! İnsanı yaşatmaktan çok bir şeyleri
öldürmeye bakmak.
Bu mecaz ağırlarına bile gitmiyor belli ki.
Pençesini “savunma” lafının ak ununa bulamış
kurt örneği, öldürmeye, yok etmeye milyarların gömüldüğü savaş makinesinin
karşısında gözün görmediği bir.. ne? Canlı ile cansız arasındaki sınırı
sorgulatan bir virüs.
Bu, birinin mevcudiyeti diğerinin yıkımı olan
iki VAR-lığın karşılaşması. Bir var kalma mücadelesi.
Dalgayı ilk göğüsleyen tıp insanları
karşılaşmadan galip çıkmak için canlarını dişlerine takarken politikacılar
şiddete teşne fanatik taraftar gibi.
Liderlik ise çok farklı. Çok nadir.
*
Her gün güvenliğin yüzdesini biraz daha yükseltici
yeni keşifler, icatlar çıkıyor. Maske? O (çeşit çeşidi içinde en iyisi) bile
yetmez. Bakın Japonlar-Koreliler-Çinliler ne bulmuş: Daha da duyarlı, daha da
ağır çekimli kameralarla parçacıkların havadaki hareketi, etkinlik süreleri,
savuşturulması için yapılacak yeni yeni şeyler, dikkat edilecekler.
Maliyet-yarar dengesinin tersine çevrildiği
noktaya galiba geliyorum.
Kimseyle görüşmeyeyim. Alışverişi iyi
düşünülmüş bir liste ve hızla yapayım. Kendime iyi bakayım.
Gerisi, yüzde 100’lere göz dikmekten,
yanılsamalardan vazgeçiş.
Ve insanın kafasını bir anda süt liman eden
teslimiyet.
Çekilecek çilem varsa çekerim, vaktim gelmişse
de çekip giderim.