Bireyselliğin değil toplumsal ahengin öne çıktığı Japon
kültüründe altı çizilen de farklar yerine benzeşiklik olmuş. Ken Mogi’ye göre
bu tavrın geçmişi 17. yüzyıla uzanıyor. Japonya’nın modernleşme öncesi Edo
döneminde Tokugawa Şogunluğu toplumun o zamanki görüşe göre istikrarını
sağlayacak bir dizi kararname çıkarmış. Bunlardan biri de lüksten kaçınmaya
ilişkinmiş. Edo ekonomisi büyüdükçe bazı tacirler çok para kazanıp
savurganlaşmış. Biriktirilen lüksün böylece gözler önüne serilmesi, sınıflar
arasındaki eşitsizliğin artmasından dolayı toplumsal istikrarı yıpratıcı görülmüş,
aşırı harcama yasaklanmış. Zengin tacirler o günlerde karşı çıkılması söz
konusu olmayan Şogunluğa görünürde boyun eğmiş. Ama zevklerini de gizlice
sürdürmeyi bilmişler. Bunun için başvurulan yollardan biri, giysilerinin
içyüzünde pahallı malzeme kullanırken dışını gösterişsiz tutmak olmuş.
Dışta dikkat çekmezken bireyin içyüzünü geliştirip
güzelleştirmek Japonların besleye geldiği bir düşüncedir, diyor Mogi. Herhangi
bir toplumda, özellikle de toplumsal gözetim bir sorun olduğunda bu tekniğe
başvurulabilir diye ekliyor.
*
Sadece hayatta kalmak değil, anlam, değer duygusunu da
yaşatmak konusunda esnekliği ve yaratıcılığıyla insan su misali. Önü burada
tıkansa yolu dolandırıp menzile yöneliyor.
Zorbaların anlayamadığı da bu olagelmiş. Akışkanın yolunu
katılıkla kesemezsin. Buhar olur, buz olur, sel olur, damlaya damlaya yeryüzünü
biçimlendirir. Zorbanın ise aklı ile düş gücü ırmağın yatağını kayalarla
kesmekten öteye gitmez. Gidebilse adına zorba denmezdi.
Japonların dışa gösterişsiz, içi alabildiğine derin ve zengin
olabilen bu gelişme biçiminde, hayatın yüzeyi kararıp kabuklaştığında, ışığı,
neşeyi, umudu karartan bu kabukla birlikte kavrulmamanın esinini gördüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder