Yamaca tırmanan patikanın ortalarında çakılsız bir yama gördüm,
katlanır taburemi kızıl toprağa açıp oturdum. Renkleri kopkoyu edip parlatan,
konturları keskinleştiren güz havası. Hemen altımda kayalıkları döven deniz
açıklarda köpük köpük. Tuzlu soluğu burun deliklerimde.
Notaları kucağıma açtım. Fırdolayı rüzgar, yerin antik
çağdaki Rüzgarlar Adası ismine hakkını adamakıllı vermeye başladı. Sayfa
kenarlarındaki çakılların yerine irilerinden koydum ama nafile. Uçuşan defteri
kapatıp kaldırdım.
Gel doğaçlayalım biz de. Yel sesimizi flütün deliklerine
gerisin geri sokmaya bakarken onun gibi dolanalım.
Ve saldım. Bir notadan nereye gideceğimi düşünmeden hava
hareketi misali dolandım.
“İlk müzisyeni hayal etmeye çalışın. O ne dinleyiciler
için çalıyordu ne müzik piyasası ne de bir sonraki albümü için… Şovuyla turneye
çıkmıyordu, imaj derdine düşmemişti. Yalnızca ihtiyaç duyduğu için çalıyordu,
müziğe duyduğu ihtiyaç yüzünden” demiş Keith Jarrett. Zahmetsiz Ustalık’ta bunu aktaran Kenny Werner “Teslim olmak
anahtardır” diyor, “ilk teslim edilecek şey de sizin en değerli servetiniz,
yani İYİ SES ÇIKARMA TAKINTINIZDIR! Bu pek çok insanın kendi deneyimiyle
kanıtlayabileceği bir çelişkidir.”
Evet.
Rüzgara yan dönüp artan bir hazla üfürmeye devam ettim.
İlk iş olanla hemhal olmak. Bunu ıslah etmek,
iyileştirmek başka bir iş. Yaşadığınla kalmayı öğren önce. Onu kafandaki bir
gereğe göre yargılamadan duymayı, hissetmeyi.
Evet!
O vakit sıkıntıyı, can sıkıntısını, sabırsızlığı,
umutsuzluğu söküp götüren bir akış geliyor. Yaptığına hakikilik, ruh, enerji,
anlam, ifade katan bir akış. Hedef alınamayacak, sadece yolu temizlenebilecek,
gerisi onun lütfuna kalmış bir şey.
Rüzgar saçımı başımı birbirine katar, seslerimin altına dalgalanan
çepeçevre uğultusunu fon diye döşerken göbeğim hop etti.
Yakalamış bir dalgayı, ine çıka, kapanıp açıla, araya
bulamaya-bula onunla gidiyordum.
Yanlış nota yoktur, önemli olan onunla bir sonra ne
yaptığınızdır demiş Miles Davis.
İyi demiş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder