Amerika’yı sosyal medyanın parabolik aynasından
seyrediyorum.
Yapısal farklar, evet ama dikkatim benzerliklerde.
Abartı, perspektif yitimi, feryat figan süre dursun dışa
vurulanlardaki tektipleşme, siyah-beyaz kutuplaşması. (Bunlar bir yandan iki
ülke arasındaki benzerliklerden öte sosyal medyanın algı ve ifade
biçimlendiriciliğine de işaret ediyor.)
Araya giren mesafe ve öznenin değişmesinin getirdiği bir
hafiflik, rahatlık, görüş açıklığıyla dönüp baktığım kendi yaşadıklarımız
aslında.
Şok. Sarsıntı. Keder. Öfke.
(Gerçeğin beklenen, arzu edilenden başka türlü olmasına tepki.
Özgürlüğün en büyük iç engeli.)
İnkar.
(Yukarıdakinin devamı.)
Yorumlar. Hükümler.
(Açıklama ihtiyacı, anlam arayışı. İnsanı vezir de eder, rezil de.
Çoğu zaman bir yol açmaktan ziyade felaket asap bozucu düşünce gevişlerine
dönüşür.)
Suçluyu dışarıda, karşı tarafta aramak. (Medya,
Wikipedia, dış güçler.. Dış güçlerden, ülkelerden kasıt da Rusya. Bu bizim Amerika
muadili oluyor. Burada artık halim selim düşünmeyi bırakıp kinizme
yuvarlanmadan edemiyorum; ee, etme bulma dünyası kardeş!)
Eleştiriye, farklı görüşlere tahammülsüzlük.
Aşırı duygusal yatırım yapılmış taraftan başını kaldırıp
etrafa bakamamak.
Kendi kurgusunu (belirli bir nokta birleştirme tarzından
ibaretken) objektif ve nihai gerçek bilip onunla çelişecek her şeyi silip
atmak. Buna sığamadığı için karşı
tarafı alabildiğine eğip bükmek, indirgemek, basitleştirmek, boyutsuzlaştırıp
aşağılamak, gülünçleştirmek.
Birlikte yaşamayı giderek imkansızlaştıracak koyu bir
nefret.
Durumun karmaşasından tek adımda kurtulma dürtüsünü
olanca şiddetiyle yaşamanın boğuntusu, dipsiz karanlık tünelde kara kedinin
gölgesini aramaya denk bir çaresizlik hissi.
Seçimi kaybeden diğerleri olsa ve şimdi kendilerinin
yaptıklarına girişse (öfkeli protesto yürüyüşleri vs) alacakları tepkinin kendilerinin
ayna tersi olduğunun bile farkında olamayacak kadar bocalamak.
Seyrediyorum.
Bizim de düştüğümüz hatalar buradan ne kadar ayan beyan
görünüyor. Savunulanlarla her türlü özdeşleşme ortadan kalkmış, neredeyse
bekara karı boşamak gibi.
Belirgin bir fark, taraftarı oldukları siyaset ve
siyasetçilere bakışlarındaki saflık. Beyanı esas alabilmeleri. Bu bizim nerdeyse
doğarken yitirdiğimiz, yerine, “baban olsa güvenmeyeceksin” şüpheciliğini
koyduğumuz, beyana bel bağlamamayı, çevirip arkasına bakmayı, altındaki
buzağıları saymayı refleks haline getirdiğimiz şey. (Sonunda iman edene dek, o
zaman da sıkıysa sorgula.)
Tüm seyri onlar adına en dokunaklı kılan da galiba bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder