Eylül başında koylar adam almıyordu. Sırf 30 yıldır gelen
bizler değil, herkesin ağzında böyle bir kalabalığın görülmemiş olduğu
dolaşıyordu. Çekiciliği benzersiz konumu kadar ıssızlığından gelen böyle bir
yer için zorunlu bir alışma isteyen durum.
Her şey gelir, her şey geçer diye avunduk. Eninde sonunda
gürültü neydi ki. Seslerden bir ses. Şimdi var, sonra yok.
İnsani olanın ötesindeki varlığıyla doğa olanca mevcudiyetiyle
burada işte. Dağlar, deniz, rüzgarlar, güneş. Çerçeveyi neredeyse tümden
dolduruyor. Düşüncelerin, duyguların, kaygı ve umutların şehir ayarından
bambaşka bir bağlama, zaman ölçeğine serpişiyor. Homeopatik moleküller gibi bütün
içinde iyice seyrelerek. Şehirdeki o üst üstelik haliyle saflar oluşturarak birbirlerini
beslemiyor, dolduruşa getirip savaşlar açarak kendi yarattıkları sel sularına
kapılıp gitmiyorlar.
Düşünmeye, mutlak doğru bilinenlerin şehirde tabu olan
sorgulanmalarına burada zemin de var zaman da.
Zihin akışkanlık kazanıyor.
Tepeden bakan dağların eteğinde, şişirerek büyüttüğümüz
insan varlığı, haddine geri dönüyor. Önemliyle önemsiz başka bir kalburdan
geçiyor.
Sıcak
gelişmeler, başımızın üzerinde sallanan savaş kılıcı, insani
trajediler.. Alabildiğine gerçek ama dürbünün ters tarafından görülüyor.
Aristophanes’in Lysistrata’sını okurken, ilk defa
oluyormuş gibi tepki verdiğimiz, herkes bizim doğru bildiğimiz yola bir girsin,
ortadan kaldırıvereceğimize canı gönülden inanacak kadar gücümüzü abartarak
baktığımız şeylerin (savaş, barış, acısız bir ömür) nasıl bir dalgalanmanın
iniş çıkışları olduğunu hatırlıyorum.
E tüm çaba, mücadele boşuna mı yani?! diye yapıştırırdı
kapının arkasında bekleyen standart tepki.
Elbette değil, hiç olur mu? Tersine. İşin parçası. Sadece
sandığımız kadar belirleyici olmayabilir.
Öfkeye, nefrete, umutsuzluğa kapılmadan tevazuyla verilen
mücadele belki yoldan bir iki taş daha kaldırmamıza, öngörülmez bir gelecekte
öngörülmez meyveler verecek bir iki tohum daha ekmemize yardımcı olur.
İnsanla, hele kitlelerle işlerin hiçbir zaman ikiyle
ikinin toplamı olamayacağını, öngörülmezliği, gelişimle bozunumun iç içeliğini
vs gözden ırak etmemek.
Her sezon sonu kamyon kamyon taşınan çakıllarla plajları
düzeltme işi ve denizle rüzgarların üç beş fırtınayla ortalığı yeniden tarumar
edişinin fısıldadığı gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder