17 Eylül 2013 Salı

ADAM

Fena halde sinirime dokunuyor.

Çamurlu durgun su gibi bulanık gözleri. Kirli gri bakışıyla aşağıdan yukarı seni liflerine ayırmaya çalışır süzüşü. Tarazlı sesi. Tarazlı suratı. O, algımda kümese dalan sansar olurken ben de hayvani bir itme duyuyorum.

Hissettiğim bedenime vuracak olsa dişlerim uzar, sırtım yumru yumru timsah zırhıyla kamburlaşır, avuçlarım her ihtimale karşı pençeye dönüşür, dilim çatallaşırken nefesim tutuşurdu.

Hayvani bir itme, evet.

Oysa yavan sohbetini alıp babama oturmaya gelen sıradan bir tanrı kulu.

Ağız kokusu gibi bir ruh.

Varlığından haz etmediğimi biliyordum. Ama herhangi bir anında sivrilmeyen, yaygın, yeknesak bir tepkiydi.. düne kadar. İçerde oturmuş çalışırken geldi. Kapının öbür yanında, verandada kısa bir tarazlı gıcırtılı selamın ardından hemen konuya girdi. Pespaye gazetelerinin hükümet eleştirileri. Ardından salvodan nasibini alan aydınlar. “Çoğulculuk da neymiş! Bunlara söz hakkı verildiğinde ne olduğu belli!”

Gavurların “düğmesine basılmak” dedikleri oldu.

Oturduğum yerde çileden çıktım!

Tarlasında çalışırken ayağının altında bir yanardağın patladığı o Meksikalı çiftçi gibiydim bir yandan. Zıvanadan çıkan tarafıma hayretle bakmakta.

“Ama haklı değil miyim?” dedi bu tarafım. “90 yıldır aynı teraneyle gerilemediğimizde yerimizde saymadık mı?”

“A, şimdi bırak haklı olup olmamayı” diye karşılık verdi beri yanım, izleyen: “Ben tepkinin şiddetine bakarım. Gösterge odur. Delici, kesici, ateşli bir tepki, haklılık iddiasının ardına sığınır ama akılla hiçbir alışverişi yoktur, hayvani bir reflekstir. Onun savunduğu akıl mantıktan da hayır gelmez haliyle.”

“??”

“Bir şeyi başka bir şey gibi göstermekten vazgeç. Hayvaniliği aklamaktan, akla uydurmaktan. Önce bu ikisini bir ayır. ‘Aklı savunur görünürken aslında kılıf etmekteyim’ de. Soyun. Çıplaklığına bak. Güzel mi? Hoş mu? Kimin yararına? Bıraksam adamın üzerine yürüyeceğin gibi biri de senin üstüne yürüse görüşünü gözden mi geçirirdin, yoksa geçireceğin varsa bile dönüp daha bile mi sarılır?”

“Hmm..”

“Hmm ya. İstediğin üzüm mü yemek bağcı mı dövmek. Önce buna bak. İkincisiyse hiç değil açık ol ve ‘Evet, ben şu anda patlayan bir yanardağ kadar haklıyım’ de.”

Nabzımız hâlâ hızlıydı ama şimdi kontrol altındaydım.

“Güzel. Unutma. Ter kokusuna deodoran sıkılmaz. Tepkin leş gibi kokarken haklılıktan dem vurma. Git önce bir temizlen.”

Oturduğu sandalyenin altındaki paletlerimi kaptığım adam, ilk defa fark ettiğim dostça bir ifadeyle, kalabalığın sonunda çekildiğini, bize kalan denizin tadını çıkarmamı söyledi.

Hafif şaşkın, doğu koyunun yolunu tuttum.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder