16 Eylül 2013 Pazartesi

GÜNEYDEN NOTLAR


Yol yol bir karşılaşma

 Akşamüstünün tatlı sıcağında havlumu kumsalın başında bir şezlonga attım. Hafif esintiye kafiye olsun, gözüme ışığı koyuca mavi-mor serinleten güneş gözlüğünü geçirip defteri açtım. Az önce içimi dışıma çıkaran tepkimi isteksizce yazmaya koyuldum. Yazarak düşünmeye.

Kulaklığımda Old Devil Moon, gözüm kah yarımadanın burnundan doğmuş, dolmasına çeyrek kalan ayda. Kah yamaçların dalga dalga düşen gölgeleriyle dağlarda, mavisi duruldukça durulan sularda.

O da ne? Güzel bir tekir, kaplan adımlarıyla yaklaştı. Selamını miyavladı. Buyur ettim. İkiletmedi. Yanıma atlayıp başını elime, böğrüme vurdu, hani insanım ya, belki anlamam diye buyruğunu bir de miyavlayarak verdi: “Okşa!”

Sıcak tüyleriyle gıdıklanırken, istediğini alacağından emin bu küstah samimiyetine de gülerek dediğini yaptım. Yetmez der gibi karnıma çıktı. Ona da peki ama zevk tepinmesini tırnaklarını çıkararak yapmaya başladığında yanıma indirdim. Tatsız konuyu yazma ısrarım onunkine yenildi: Patisini uzandığı yerden kalemin ucuna sallıyordu. Kırk yıllık sahibim dersin, dikkatimin nerede neyle bölündüğünün cin gibi farkındaydı ve elbette buna izin vermeyecekti. Kedilerin karşı konulamaz şu arsızlığı! Yere koydum. Kulaklığın ucuna, plaj torbamın içine davrandı, girip yolunu ön patileriyle açarak burnunu sokmadığı yerini bırakmadı. Dönerek geri, kucağıma atladı. Yine o kanca gibi tırnaklar. Yönettiği tuhaf, sıcak, komik dansımız hızla kaçınılmaz sona ilerledi. Hırlaştık. Pençesini elime savurdu, kafasına bir tane indirdim. Umurumdaydı sanki! dercesine kuyruğunu dikti, arkasını dönüp miyavlayarak bir sonraki şezlonga, seçilmiş kurbanına yürüdü. Şimdilik sadece sevimli, kendinden emin, telaşsız, yol açacağı yeni hırlaşmaya kadar sevecen.

Karnımda iki çizik, kulaklarıma yayılan ağzımı toparlayamadan arkasından bakakaldım.

Defterime döndüğümde çenesiz ablak yüzüyle ay, yarımada üzerinde bir hançer boyu yükselmişti.


Güneş gözlüğünü çıkardım.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder