Milan Kundera, Encounter başlıklı denemelerinde Martinikli ressam Ernest Breleur’ün hilallerini anlatıyor. “Gecenin dalgalarında süzülen bir gondol gibi” bu hilaller, uçları yukarı doğru, ufka paralel.
Bunun sanatçının düş
gücünden değil, ayın Martinik enleminden görünüşünden kaynaklandığını
belirttikten sonra orada ve Avrupa’da insanlara hilalin gökyüzünde nasıl
durduğunu sorduğunda kimsenin farkında olmadığını görüyor. Bakılmazlığı,
görülmezliğinde “ay kadar yalnız” bu ayın Martinikte böylesine barışçıl duruşlu iken,
dikey bir orak gibi göründüğü Avrupa’da bu haliyle arka ayakları üzerinde
kalkmış, saldırmaya hazır bir hayvanı andıran savaşçı bir ay olduğunu söylediği yerde,
a yok, beni de çok etkilemişti bu diye Senegal notları dosyasını açtım. Evet,
yazmışım.
“Gün sonunda Afrika
kulübeme çekilirken de yaşadığım en güzel gecelerden biriyle kesildi soluğum.
Kristal berraklığında
gökyüzünü aydınlatan yüzlerce yıldız. Dalgalarla ağustos böceklerinin sesi ve..
hilal! Daha önce dikkatimi çekmeyen bir şeyi huşu içinde göğü seyrederken fark
ettim. Hilal, bizim gördüğümüz gibi görünmüyordu burada. ) ya da ( oluşturur
gibi değil, yere konmuş bir karpuz kabuğu gibi duruyordu. Bir an kendimi başka
bir gezegende hissettim.
Hilalin burada camilerde
neden bu şekilde tasvir edildiğini artık biliyorum!”
*
Dosyada dolanırken babamın
gezi notları üzerine yazdıklarına rastladım. Kalakaldım. Beni
aşarak görmüş.
Ona ham yanımla daha az
yaklaşmak, söylediğine vaktiyle dokunabilmiş olmak isterdim.
Olsun, babam. Sen aklımın
ötelerinden hissedip izlediğim bir ışık tuttun bana. Yontulmamışlığımı,
hoyratlığımı, kör kaldığım zamanları aşıp geçmiş bir ışık.
Şükranlarımla
*
1 Şubat 2005 Ankara
Seda, sevgili kızım;
Yüklü zarfın geldi. Artık
benim de kutsal bir Baobab ağacım var. Altında sazdan kulübemin önünde
hindistancevizleri dizisinin ötesinde uyuyan bir dev gibi dingin Atlantiği
seyrediyorum.
Görüyorsun ya sende
aktarma yeteneği bende de aktarılanı alma yeteneği örtüşmüş oluyor. Sıradan
övgü sözcüklerini sıralamaya gerek duymuyorum. Seninle birlikte Deltada bir
Tuareg, atlı arabacı, otel sahibi İsviçreli aile ile beraberiz. Yaşlı masalcı
babadan tek söyleyeceğim şey, zihninle parlak bir zekan, kalbinle de bilgelik
yeteneğin var. Gözlemlerinde zekisin, diyalogların ile de bilge. Diyaloglarında
zekan (egon, benliğin) arka planda, bilinmeyen (değişmeyen) yanın önde. Anlamı,
sen yoksun; doğal objektifinin önündekiler var. Aktardığın da bunlar.
Yazdıklarını okuduktan sonra nice zamandır niçin okumaktan zevk almadığımın
farkına vardım. Kitabı açıyorum, neredeyse cümle bitmeden kapatıyorum. Zihin
ürünleri sarmaz oldu. Oysa bu ürünler benim için birer idealdiler. Yazdıklarını
sindire sindire okudum. Bitirince içimden “oh be!” dedim.
Düzgün görünüp okunması
güç yazımla seni daha çok yormayayım kızım. Teşekkür, sevgi ve özlemle
kucaklarım.
Baban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder