17 Eylül 2023 Pazar

HATIR

Bakışlarından iyilik akıyor. Mülayim, sevecen bir kadın. Ailenin çekip çevireni, belli. Denizin son demlerinden yararlanmak için çocuklarını beklemeden otobüse, dolmuşa atlayıp gelmiş. Korkusu tek başına sıkılmak. Bu da onu, sanki elektrikler aniden kesilmiş de yakalandığı merdivende can havliyle elinin altındakine tutunur yapıyor. Konu komşunun evlerine döndüğü zamanda o da ben oluyorum.

Uzak durduğum, elini uzattığı an da tabanıma neft yağı sürülmüş gibi kaçtığım, verilen statü ve usulleriyle komşuluğun, anaların ak sütü gibi helal kıldığı bir içli dışlılık talebi burnuma dayatılıyor.

Sohbeti -ilkini- ayakta tutmak için giriştiğim moderatör canlılığı (kendi haline bıraksam kısa sürede tükenip gidecek bir mum aleviyken ölmesine kadar geçecek zamanda düşüp bayılmamak için yöneldiğim bir şey) ile de şevke gelen karşımdaki, sıkılacak gibi olduğu her an elinin altında olayım istiyor.

Son derece doğal, insan ilişkilerinin, komşuluğun organik bir parçası sayılan bu hissin (talep edilmesine bile gerek yok, kendiliğinden ihtiyaç duyulup karşılanması beklenirken) karşılıksız olması olacak şey değil!

Tasavvur ötesi.

Eğer hava kadar, su kadar tabii bu talebi karşılamıyorsan oluşan gedikten suçlu, sorumlusun.

Talep edilen ahbaplık, bir banka birlikte oturup boş boş karşıya bakarak çekirdek çitleme ruhlu. Sessizlikten kaçmak için açık bırakılan ama hiç kulak verilmeyen radyo gibisiniz birbirinize.

Laf arasına usturuplu bir şekilde serpiştirdiğini düşündüğün, “Bir başıma olmayı seviyorum. Kafa dinlemeyi. Kitabıma gömülmeyi” fikrinin de diğerinde hiçbir karşılığı olmadığını görmek biraz sarsıyor.

Bambaşka iki oluş biçimini kırmadan, incitmeden birbirine nasıl aktarabilirsin?

İçli dışlılığın yanı başında beliren diğer kavram, “hatır” anlayışı.

Hatırı kalmasın. Ne olur ki katlansan? Hatır için çiğ tavuk yenir!

Nedir hatır? İstemenin değil, ona seçimli bir hayır demenin yadırgandığı bir kültürde belirsiz süreler boyunca kendinden vazgeçmenin masumiyetine artık inanmadığım değneği.

*

Denize birlikte gidelim, dedi.

Neden ki? Gittik. O hemen kıyıda bacak hareketlerini yaparken açılıp uzaklaştım. Döndüm, duştan sonra güneşte kurumayı severmiş. Ben kalmam, suyun tazeliği üzerimdeyken dönerim dedim ama hatır için oturdum.

Dönerken onun bakışı kadar tatlı olmasına özen gösterdiğim bir tonla, “Bakın işte, herkes farklı farklı, alışkanlıklarımız uyuşmuyormuş. Birbirimizi kısıtlamayalım iyisi mi, siz istediğinizde denize gidin, beni beklemeyin” dedim.

Bakalım bu, sıkıntıdan patlayan lastiği ne kadar yamayacak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder