8 Eylül 2023 Cuma

AYNALI ÇARŞI

Milli takımın Avrupa şampiyonu olmasından sonra bir arkadaşıma voleybol konusuna nasıl baktığını sordum. Yalnızlığımı paylaşacağını öngördüğüm bir arkadaşım. Yanılmamışım.

Maçları seyretmek gayet keyifliydi, dedi.

“İşte o kadar bence de. Bunu hırka edip sırtına geçirmenin alemi ne diyordum.”

“Evet. Acayip bir coğrafya. Hiçbir şey olduğu gibi, kendi halinde kalamıyor.”

Özdeşleşmenin parçası haline getiriliyor. Üzerine korkular, inançlar, bastırılmış duygular boca edilip şiddetli bir çekim ya da itim nesnesine dönüştürülürken saldırılan ya da savunulan şey kimlikle bir tutuluyor.

İlgimi çekiyorsa maçları beden zekasının, kıvraklığı, potansiyelinin hoş bir seyrinden ibaret almada neredeyse özgür değilim. Yapacağım yorumlar ağır, gülünç bir sansür altında. Sporcuları birer cumhuriyet kızı (burada kız yerine kadın demek de adamakıllı bir seçim ve eğilim göstergesi) olarak görmek başlangıç için asgari koşul. Başarılarını kaybetmekten korktuklarımızın (ama engel olmak için de serçe parmağımızı bile kımıldatmadıklarımızın), evrensel değerlerimiz, kırmızı çizgilerimizin simgesi bilmek, susadıklarımızı, hasret kaldıklarımızı yerimize gerçekleştirmekle görevlendirip bu vazife yerine getirildiğinde uğradıkları tıpatıp aynı dinamikten kaynaklanan ama karşıt yönlü saldırılara kendimizi (düşüncelerimiz ve çenemizi) siper etmek ağır postallarla balçıkta yürümeye benzemiyor mu? Adımlarımız hantallaşıp dillerimiz sivrildikçe öne sürdüğümüz “gerçekler” aşırı basitleştirmeler haline gelip bu halleriyle hiçbir şey çözmüyor, düğümler daha da körleşiyor.

Savunalım ya da saldıralım, gerçeklerimiz aynı tartışılmazlıkta hakikatler, karşı kamptakiler de kör, cahil, kandırılmış, kötü niyetli vs aymazlar.

Simgeler simgelere, aynalar aynalara karşı.

Ne Tayyip’le yerinmeli ne voleybolcularla öğünmeli dedim.

Güldük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder