17 Mayıs 2023 Çarşamba

NEDENLER SONUÇLAR

Her şey şimdiden değişmiş gibi taze bir heyecanla yaşadığımız seçim öncesi ve günü güzeldi. Sonuç yarı seçmen için hüsran oldu ve başladı neden arayışları.

Beyin belirsizlikten hiç haz etmiyor. Bir sonuca ulaştırılmamış her şey, bilgisayardaki açık dosyalar gibi arka planında onu meşgul etmeye, enerji tüketmeye devam ediyor. Her şeyde bir neden aramamızın altında basit bir işleyiş bu. Ya çaba harcayıp deşerek, bulguları eleştirel süzgeçten geçirerek ya da spekülasyonlarla, meşrebine göre masallar uydurup buna inanarak rahatlamak mümkün. Neden arayışının bir nedeni de durumu değiştirme arzusu, ihtiyacı. Ki o da çoğunlukla nahoş bir histen kurtulmaya hizmetten ibaret kalıyor. Üzüm yemekten çok bağcı dövmeye dönüşüyor (kim uğraşacak şimdi anlamakla, değişmekle, vur abalıya, gitsin! Rahatlarsın da). Çoğunlukla kafamızın içinde olup bitiyor. Şu seçim sonrası “açıklamalar” özünde son derece temel insani eğilimlerin, her tarafın kendince dokuduğu kılıfları görünüyor bana.

Gayet mekanik bir mantık, “doğru” öngörüp kendimizden başkalarından böyle davranmalarını bekliyoruz. (Ondan önce dönüp bir kendimize baksak ama gerçekten baksak, insanın böyle bir şey olmadığını göreceğiz ve ayna tersi imgelerimizi de tanıyıp onlara dışımızdaki düşmanlar gibi bakmayı bırakacağız belki.) Deprem bölgesindeki seçim sonuçları birçoğunu bunun için afallatmadı mı? Daha önce, “yok, bu bölge AKP’ye dönebilir çünkü büyük altüst oluşlarda insan ne kadar iyi ya da kötü olduğuna bakmadan bildiğine sarılır, bir belirsizlik daha kaldırmaya gücü kalmamıştır” diyenleri topa tuttuk. Kimlik politikalarının sonucunu karşı tarafta “körün değneğini bellediği gibi” diye aşağılarken de nasıl da sütten çıkma ak kaşıklıkla kendi değneklerimizi göz ardı ediyoruz.

Hep birlikte karılan bir hamur olduğumuz, “ülke” denilenin bu olduğu hissiyatım nedeniyle ben kendimi, kendim gibileri diğerlerinden, hiç haz etmediğim öbür kesimden soyutlayamıyorum. Zıtlıklar kesintisiz bir etkileşim halinde, birbirlerini aynı ya da karşıt yönlerde biçimlendiriyor. Benim bir yönelimim karşının aynasına izdüşüm olarak yansıyor. Beni hüsrana uğratanı düşmanlaştırıp kendimi temize çıkarma dürtüsü daha kolay belki ama ben yapamıyorum.

Bir de, insanın kadir olduklarına beslediğimiz inanç ile buna yaptığımız yatırım arasında bayağı bir oransızlık da yok mu? Erdoğan’ın nispi gücüne karşı 5 yılda bir sandığa gitmekle kalışımız gibi? Oysa güç, iktidar, bir kişinin, ailenin, kesimin iradesinden öte, bana kuş sürülerinin havadaki hareketlerini hatırlatan tarihi, coğrafyası, kültürü ile iç-dış bütün bir koşullar dinamiğinin ürünü değil mi?

Ne yapalım yani, bize kımıldayacak alan mı bırakıyor itirazımıza, iktidara olamıyorsa desteklediğimiz partiye baskı yapamaz mıyız gibi bir seçenek getiremez miyiz?

Sızlanmaktan başka bir şeyler istiyorsak tabii.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder