(Önceki nottan devamla)
Açık mutfağın tavanına gömülü bir lamba vardı. Ne
istedikleri konusunda kararsız olsalar da saygılı davranışlarına sözüm olmayan
komşular, sıklık ve yerleriyle sadece çatıyı değil, civarı uçak pisti gibi
aydınlatan fenerler yerine bunu yakıyor, gözü deşmeyen, kemik rengi usul bir
ışık yayıyorlardı.
Son atılım sırasında oradan iri bir enginar çanağını
çağrıştıran bir lamba sarkıtıldı. Gelen giden yok ama dün bir ara birileri
çıkıp açtığı düğmeyi kapamayı unutmuş olmalı, akşamüzeri, yaklaşan günbatımının
tatlı aydınlığında yeni lambanın silik varlığını fark ettim. Hangi ampul, pist
ya da stadyum ışığının güneşe karşı sesi işitilir? Duvara eğri asıldığı yerde
unutulmuş eski bir takvim gibi haddini bilir, boynunu büker.
Hava yavaş yavaş karardıkça lambanın omuzları dikleşti,
çenesi ileri uzandı, sesi gürleşti. Gök sahneyi terk ettiğinde ise mezbaha
ışığı çığırtkanlığında saldırır oldu. (Oracıkta kör bıçakla boğazı kesilen
büyükbaş bir hayvanın dehşet içinde açık kalmış gözünü de hatırlatmadı değil.)
Perdeleri sıkıca kapayarak inime çekildim.
Sabah susmuştu. Biri gelip kapamış olmalı.
Kul işi ışık ile göksel olan.
Ne kadar güçlü görünse de sonunda enayi bir ampul,
kendini ancak karanlıkta güneş yerine koyabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder