Karşının şantiye hali epey sürdü. Mermer alternatifi kaplı ada’nın üzeri alet-edevat, malzeme ve artıklarıyla kaplı. Ustalar arada bir gelip ufak bir mutfağa çevrilmek istenen cam bölmede bir şeyler yapıyor, sigara içiyor, telefonlarıyla oynayıp gidiyorlar. Bodrum gibi bir yerde bıçak kemiğe dayanmadıkça değişiklik yapmamayı yıllardır öğrenememiş komşu kederli bir yüzle ortalıkta dolanıyor, gece olduğunda çatının uçak pisti ışıklarını bu dağınıklığa açarak (yeni sarkıttıkları sakin ışıklı lambayı bir kez kullandılar) teselliyi karanlığa karışan deniz manzarası ile yiyip içtiklerinde arıyor.
Aslında mutfağın bu kadar gecikmesi iyi; yenilik
heyecanını bir kol ötede tutarak tazeliğinin süresini bir parça uzatıyor. Yoksa
bir anda edindiği her şey gibi, glisemik indeksi yüksek bir gıda misali hazda kısa
bir ana tırmanıp oradan paldır küldür aşağı yuvarlanacak ve kurbanını dili beş
karış dışarıda, daha yeni-daha parlak-sahibini daha cilalayıcı şeyler peşinde kamçılamayı
sürdürecek.
Yeşile bakmak güzel deyip alınan bitkilerin geçtiği yol
tam da bu. Beş farklı koca toprak saksıdaki beş benzemez bitki, herhangi bir
şekilde düzenlenmeden, alana onunla ve seyredenle organik bir ilişki kuracak
biçimde serpiştirilmeden bir heves alınıp yığıldıkları yerde, yığıldıkları
halde kaldı. Oturma köşelerinin bakış açısında birbirinin önüne geçmeye
çalışırken topluca gözden düşen bir küme halinde. Rüzgara hassasmış, buna iyi
bir yer gerekecek dedikleri geniş yapraklı, uzun boylu garibanın, karşısına dikildiği
deniz rüzgarlarıyla klorofili uçtu, güneşin alnında yapraklarının kenarı
sararıp kıvrıldı. İğneleri giderleri tıkıyor, kestiği dallarının reçinesi
mermerini lekeliyor diye nefret ettiği köşemizdeki çam için “Şunu şöyle gövdede
iki metre bırakacak şekilde budasak.. İki yılda nasılsa yeniden kocaman olur”
diyecek kadar yeşile kör ve cahil komşu için nebatatın yeri de bu kadar.
*
Uyguladığım fonksiyonel
tıp rejimi bedenimi kuş gibi hafifletti. Bu bir kilo verme değil, beslenmeden
başlayarak sağlığın zeminini açan bir anlayış. Fazla-yanlış olanı ele, bedeni
rahatlat diyor. Sonra elediklerini birer birer geri alırken kendini gözlemle;
neye nasıl cevap veriyorsun? Zorlandığın besinleri azalt, seyrelt (gerekiyorsa
da vazgeç gitsin).
Glisemik indeks hayatıma
böyle girdi. Genelde belirgin bir aşırılığım olmamakla birlikte, tükettiğim
anda gözümü döndürerek daha-daha’sını isteyen, doyurmak bilmeyen gıdaları
kendilerinin devasa birer karikatürü olarak önüme dikti. Makul ve az ile uzun
süreler tok kalmanın aklı başında tatminini, hafifliğini yaşıyorum.
Tüketimin de bir glisemik
indeksi olduğunu böylece düşünmeye başladım.
Bir, başı kesilmiş tavuk gibi
dalıp çırpındığın tüketim var. Vücuda sahte bir haz, gerçek bir zarar veren kof
gıda örneği. Mısır şurubu! Edindiğin şeyler, edindiğin an eskiyerek hemen daha’sına
aş erdirmeye başlıyor. Lüzumsuz tüketimde yanıp yakıldığımız fahiş fiyatları
zirveden zirveye uçuran tam da bu gözü doymazlık değil mi?
Bir de, hayatta doyumu,
kullandıkça çoğalan kaynaklarda aradığında süren tüketim. Glisemik indeksi
gayet düşük ve bilabedel olan. Kaynak tüketmeyen. Seni dışa bağımsız kılan, en
azından dış koşulların insafından kurtaran bir kendine yeterliğin nedeni ve
sonucu. Tüketimin bu türüne açıksam göz boyayıcılığın her çeşidi (moda, lüks, ilave
anlamlar yüklenerek şişirilen “zevkler”) uyguladığım rejiminin gözüyle baktığım
şerbetli tatlılara dönüyor. Gülümsüyorum. Sahildeki dudak uçuklatıcı
lokantaların, müşteriyi gözüyle tartan afili garsonlar, dekor, sunum,
parçalarına ayrıldıkça komikleşen bir piyes gibi önlerinden geçiyorum.
“Aynı anda sosyalleşmeyi,
damak tadını, çeşit ve bolluğu, temel kaygılarınızın bir anlığına gözden
kaybolmalarını isterseniz, dibi olmayan bir elekte altın elemeye kalkmış
oluyorsunuz. Şu an pek güzel, günbatımında şu koyun manzarası (piknik
sandalyemi halk plajına açtığımda bedava). Pek renkli, pek debdebeli yemekler
(keşke arzularımızdan ibaret olsak ama bunun bir de sahne arkası var; feleği
şaşan karaciğer, çöp arabasına dönen mide, kabak otomobil lastiğinden beter
bağırsaklar, devreleri birbirine giren pankreas, sis çöken beyin). Gelsin
içkiler, üfürülsün sigaralar (ve ziyafetin ertesi günü)! Sosyalleşme desem, bir
araya gelişin o curcunada flulaşan hoş hissi. Genel. Gevşek. Öbürünü, öbürlerini
hakkını vererek algılamada sürü köpeklerinden herhalde çok geride kaldığımız;
herkesin bir ağızdan kendini boca ettiği kötü bir Jackson Pollock taklidi.
*
“Siz bir şeyler yaptırmıyor
musunuz?” diye sordu komşu.
Güldüm. “Tanrı korusun!
Benimki kapandı.”