Sabahları sabırsızlığıma
da günaydın diyerek onu farklı ışıklar altında kurcalamaya devam ediyorum.
Nabzımla ilişkisini yeni
yeni kuruyorum sözgelimi. Nabzım genelde yüksek. Daha da yükseldiği zamanlar
sabrım nefesimle birlikte daralıyor. Aralarında doğrudan bir ilişki var. Bazen
biri sonuç bazen diğeri. Fizyolojinin ruh halleriyle ilişkisinde Duygular
Nasıl Oluşur kitabı göz açıcı olmuştu (https://aksi-seda.blogspot.com/2021/05/duygular-nasil-olusur.html). Kaptırıp gitmek, hızı hiçbir
zaman yeterli olmayacak sabırsız bir koşuya kalkmak yerine durup oturmayı,
soluğumu rahatlatmayı kendime hatırlatıyorum.
*
Sabır ya da yokluğu,
kafamın içinde sesini hemen hiç kesmeyen “anlatıcı-yorumcu”nun buyurduklarıyla
da sıkı bir ilişki içinde. “Daha fazla dayanamayacağım!” “Buraya kadar!” dediği
an kapak atıyor. İnsanın gözü tahammülsüzlük, engellenmişlik, öfkeyle dönüyor,
iş zıvanadan çıkıyor.
*
Sabırsızlığın
tezahürlerinden biri de tahammülsüzlük. Sana sabırsızlığından ötürü tahammül
edemeyen biri, dokunaklı bir ironi sergiliyor. Bana böyle olduğum için tahammül
edemeyişi kaçırılmış bir fırsat aslında. Kendi içinde yükselip taşan şeyde yaşadığımın
ne olduğunu ilk elden anlayabilir, elinin tersiyle itmek, kaçmak, kopmak yerine
yüreği yumuşayabilir.
Ben bu fırsatı kaç kez
teptim, artık farkındayım. Sabırsızlık ile diğer çalkantılı duyguların
girdabındaki birine bakışımda onun etrafına etkilerinden önce kendi
yaşadıklarını canlandırıyor, “Ağaçtan düşmenin ne menem bir şey olduğunu
biliyorum” diye içimden geçiyorum:
“Tanrı yardımcın olsun.
Anlayışını genişletsin. Sabrın derinleşsin.”
*
Sabır edinmek sabır
istiyor. O da istek.
Neyse ki en sabırlı,
istekli olduğum şey, anlamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder