Ellerinde telefonları, anne babalar, dede nineler “öyle, yok şöyle, dur bir de böyle” poz verdirdikleri küçük çocukları bezdiriyorlar. Tam denize girecekken, yüzerken, yorulmuş, çıkarken. Sadece oyunlarında değil, spontanlıkları da durmadan kesintiye uğratılan çocuklar. Poz vermeyi öğrenmişler, verip kurtulmayı da.
Ergenler ve yetişkinlerde
spontanlık gönüllü olarak kesintiye uğruyor. Sosyal medya becerileriyle
ergenler poz vermenin üstadı. Havaya girmeleriyle çıkıp nasıl bir görüntü
verdiklerini merakla gözden geçirişleri, doğallıklarında seyretmesi bir süre
eğlenceli gelen bir parantez. Donuk gündelik yüzlerine elektrik düğmesine
basılmış gibi bir anda verdikleri ışıltı ve cazibe (“Bana bakın! Hayatımı yaşıyorum!
Aynen!”), foto/video çekimiyle birlikte bitiyor, ışıklar kapanıyor.
Yetişkinler de epey yol
almış. Bir bacağını diğerinin önüne koyarak cephe ufaltmayı, başlarını geriye
atmayı vs bilmeyen yok.
*
Sürekli kadrajda olmak,
kayda alınmak mı insanları kıyıda bundan belki bir 10 yıl öncesinden farklı bir
görünüşe getiren? Burası sıradan halkın da rağbet ettiği bir sayfiye yeri.
Denize elbiseyle, atlet-don ya da balonlaşan haşemalarla girmelerine burun
kıvrılan tabakanın. Artık öylesi görülmüyor. Deniz kıyafetleri derli toplu;
giderek moda nesnesine dönüşen haşemalar onlar arasında bir kıyafet.
Eklemlenmiş, doğallaşmış. Ortalıkta bikini de var, mayo da. Mütevazı olabilir, “aykırı”
değil.
*
Yaz ortasının akkora
dönüşen güneşi altında insanların sudaki sevincine, keyfine bakıyorum. Kalabalığa, gürültüye, kirleticiliğe odaklanıp sivrilmek, kendimi ayırmak, bu
çokluğu karşıma almak yerine suyun ayrım gözetmeyen iyileştiriciliğine
odaklanıyorum. Çoluk çocuk, genç yaşlı, yoksul-tuzu kuru demeden iç açan,
rahatlatan, gevşeten, canlandıran denize.
Sabahları kalabalığın bir
parçasıyım.
Akşamüzerleri onları
geride bırakıp sessizliğe, denizin insansızlığına açılıyor, orada uzunca
kalıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder