Hayatımın üçte ikisinde kağıttandılar. Elime alır almaz ilk yaptığım açıp koklamak olsa da cisimlerine hiç bağımlı olmamışım ki işim dolayısıyla ekrandan okumaya alıştıkça kayarcasına elektronik aleme geçtiler.
Pandemiye kadar epey yer
değiştiren ve zaten ufak mekanlarda yaşayan biri için çok elverişli bir geçiş. Kağıt
kitaplarım şimdi birkaç rafta kalırken gerisi, bütün bir tarla lavantanın özünü
içine alan şişecik misali, bir tablet içinde, daha nicelerini bekliyor.
Ya da Alaaddin’in sihirli
lambası o tablet. Parmağımın ucuyla çekip çıkardıklarımla günü gün ediyoruz.
Şu sıra barış aktivisti
bir Japon Zen hattatının dünyanın dört bucağından anılarının yanı sıra, Hindistan’ın
yakın geçmişiyle de sarmalanmış Yeni Delhi’de çeşitli etnik kökenlerden
transseksüeller etrafında geçen bir romanlayım.
Daha geçen hafta Taras
Bulba ile Kafkas steplerinde at koşturuyor, nabzım şiddetin medeni bir çehre ve
kravatla donatılmazdan önceki ham haliyle hızlanırken inadına serinleyen aklımla
neler neler düşünüyordum. Bir Silikon Vadisi dehasının sosyal medya uyarıları düşüncemi
çapalamaya devam etti. Gündelik lokmalar halinde sürüp giden okumaları
saymıyorum: Sabah çayının yanında Stoacılardan pasajlar ile günün herhangi bir
açıklık anında yanımda bir kılavuz ip gibi uzanan Tao te king.
Zihnim onlarla sarp
yamaçlara vurmayı seviyor, ruhumda katre katre zenginlikleri, kitaplarımdan hep
okkalı olmalarını beklemiyorum ama amacı oyalamak olanlarında bile bir parça dişe
gelirlik arıyorum.
Kitap vaktim değerli!
Boş konu komşu muhabbeti
ne kadar makbulümse ayarı kaçacak boş kitaplar da ancak o kadar.
Yoldaşlarım ufkumu açıp
dağarımı genişlettikçe insan ya da kitap, rastgele karşılaşmalar daha da
yavanlaşıyor, arkama bakmadan kaçtığım bir vakit kaybı haline geliyor.
Çitin bu yanında 40 yıl
hatırı olan bir fincan kahve değil, iyi bir kitap.
Beni ben mi yapıyorlar?
Hayır, tam tersine. Beni, kendimden
bilmediğim yerlere doğru genişletip derinleştirerek sabit bir ben sanısından
özgürleştiriyorlar. Sürekli değişimiyle hep barışık, akışkan bir hale
getiriyorlar.
“Ben böyleyim” damgasını
düşünmeden basacağım tek bir konu varsa o da daha okuma yazma bilmezden önce
yoldaş edindiğim kitaplardan aldığım heyecan, güç, esin, tat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder