Rüyamda bir evin yan kapısından dışarı, bitişiğindeki dar geçide çıktım. Evin sarı duvarına bitişik sekiye uzandım ki korkutucu bir rüzgar patladı. Karşımdaki selvinin iğneleri kopuyor, masmavi göğe karşı savrulup savrulup rüzgara kapılıyordu. Burada durulmaz deyip içeri girdim.
*
Birkaç günlüğüne diye
girdiğin hastanedesin. Haftalardır. Kontroller kötüleşen haberler getirdi,
ağırlaşan ağrıların branş branş doktoru başına topladı. Hastalık ve tedavisi
şiddetlerini yarışarak tırmandırdı.
Artık konuşmak, yürümek
istemediğinin haberini aldık. Ziyaretçi, telefon kabul etmediğinin. Senin. Daha
bir iki hafta öncesine kadar eşi, dostu ile sımsıkı bağlı olduğu ilişki
ağlarına onca önem, emek veren, fikrini, gönlünü bağlayan, bağlandığını özünün
devamı bilen senin.
Köprünün ortasını
geçtiğini imgeliyorum. Önemi, önemsizi, sevinci, üzüntüsü, hayal-kalp kırıklıklarını,
umudu, umutsuzluğu, ıvırı zıvırı ile dünyayı arkanda bıraktığını. Korku ve
cesareti bile. Büyük bilinmeyenin kıyısında yalnız dilinin değil, içinin de
sustuğunu.
Hayat, varolmanın ağrısı,
sızısına karşı kendimizi çokça kandırdığımız, başımızı inkarlara gömdüğümüz bir
süre. Acıyı, geçiciliği, yaşlanmayı, elden ayaktan düşmeyi, hastalığı türlü
türlü cambazın arkasına gizlemeye bakıyoruz. Ama asıl, temel yalnızlığımız ve
ölümü.
Mızrak çuvala bir zaman
sığıyor-sığmıyor, vakti geliyor, oradan çıkıp karşımıza dikiliyor.
O ilk karşılaşmayı,
dehşeti, korkuyu, çalkantıyı, yaşama iradesi ve onun zangır zangır zorlanmasını
ben sende, seninle yaşadım, aşama aşama bugüne gelişini de seninle yaşıyorum. Duyduğum
yakınlık kadar yakından. Ama elbette senin kadar ve gibi değil. İliğe işleyen
her şey gibi bunda yalnızsın. Onca sevenin, düşünenin, yaşadığını hissedeninle
yapayalnız. Hayatın bin bir kılığından soyunmuş gerçeği ile baş başa.
Yaşadığının yenilgi değil,
barışık bir teslimiyet olmasını diliyorum.
Defterlerin dürülüp
kaldırıldığı iç acısız bir teslimiyet.
Hastalık ve tedavisinin
darmadağın ettiği beyninden özgürleşen bir bilinçle kurtuluş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder