Arkadaşımın torunu sıcakkanlı bir küçücük kız.
Karşına geçiyor. Seni hiç
kımıldamadan, aceleye getirmeden tepeden tırnağa-tırnaktan tepeye tarıyor. Gözü
tutarsa sokulduğu gibi kanına giriyor.
Her yerde arkadaş peşindeymiş.
Gidip gözüne kestirdiği çocuğun beline kolunu dolayıveriyormuş. Geçenlerde
plajda baltayı taşa vurmuş. Arkadaş olmak istediği kendinden biraz büyük çocuk
ondan fellik fellik kaçmaya başlamış. Bizimkinin annesi yavrusunu onun peşinden
almaya gittiğinde bir arkadaşının kıza akıl verişini işitmiş: “Ay, bunlar da
yapışıyor insana! Kurtulmak için ya kaçacaksın ya da ölü taklidi yapacaksın!”
Anne buna çok üzülmüş,
kızmış ama hiçbir şey demeden yavrucağı uzaklaştırmış, dikkatini de başka bir
şeye çekmiş.
Akşam yattıklarında kızı
ortalık yerden “Hani o abla vardı ya” demiş, sabahki olaya dönerek. “Benden
korktu. Gitti. Ben küçüküm ya..”
Annenin yüreği cız etmiş:
“Anlamıyor değil.
Kendinden kaçıldığını anlamış, belli ki etkilenmiş de. Ama açıklaması ne kadar
saf, yanlış.”
Bir köşede, kafası okşandı
mı mırıl mırıl sesler çıkaran güya kedi, pilli, rengarenk pelüş hayvanıyla
oynayan küçük kıza uzandım:
“İnsan hayatına hoş geldin
yavru!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder