Sağda solda çimentoluk kumlar yığın yığın. Üzerlerine yağmur yağa güneş aça günler geçiyor. Kapıların önünde ıskarta dolaplar, hela taşları. Sıram sıram moloz. Tempo iyice düşmüş, işçiler bir var bir yok. Bitişik çatıda bir elektrikçi günlerdir orayı burayı iki deşe, cebinden çıkarıp çıkarıp içine düştüğü telefonuna üç baka dolanıyor.
Önümde yeni sahipleri
verandayı duvarlarla örüp eve kattı. Üzerini çok geniş bir balkona çevirdiler.
Buradaki, evle orantılı pencereleri yerden tavana, duvardan duvara iki kocaman
cam kapıyla değiştirdiler. Sonu gebelikle gelen bir tecavüzle ardına kadar
açılmış, bir daha da kapanmayan bir çift göz gibi duruyor bunlar şimdi.
Komşunun ise koca
palmiyeleri sökülmüş bahçesi iştah açıcı bir arsa gibi cascavlak ortaya çıktı.
Sahibi, duvarını berideki evlerin araç yolunu kapatarak ördü, yükseltti.
Geçişin böyle daralması karşısındakinin sınır ihlalindenmiş. İnşaat niyetiniz
var mı, dedim. Başını yan çevirip boşluğa bakarak dişlerinin arasından cık!
sesi çıkardı. Buraların yeni yeni öğrendiğim diline göre bu “Pek muhtemel”
anlamına geliyor.
Böylece birbirimizi batıra
boğa yükseliyoruz.
Avuç içi kadar yerde mini
bir memleket modelinin altı yakılmış, kazanı fokur fokur kaynıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder