5 Nisan 2021 Pazartesi

UYAN

Bu hafta evime Anthony de Mello’yu buyur ettim (Awareness).

Nasreddin Hoca’dan Aquina’lı Thomas’a 4 bucak 5 zamandan deyişler, meseller, masallarla beni uykularımdan dürtmeye.

Yaptığı bu çünkü. Köklü alışkanlıklar, yanlış kaynamış kemikler, izi kalmış yaralarla insanı daldığı derin uykularında çarpıcı, renkli dilinin kısa vuruşlarıyla dürtmek. Niyeti varsa uykusunu aralamasına, uyanıvermesine vesile olmak.

Sen üst üste sırtlandığın etiketler değilsin diyor (o da). Evlat, eş dost, kadın erkek, ana baba. Ne de takıp takıştırdığın veya kabullendiğin sıfatlarsın. Zeki, zevkli, zevksiz, sabırlı, sabırsız, mizahi, becerikli, beceriksiz. Hoşlanıp tiksindiklerin de değil seni sen eden. Bunlar acının baş kaynağı “ben”in yaftaları. Ben şuyum, ben buyum/değilim, şunu sever, bundan haz etmem. Ben-bana-benim. Senin hakikatin derya iken boynuna vurduğun bu “ben de ben!” bir dilenci çanağından ibaret. (İzninle dilini hafiften dilime çeviriyorum Toni de Mello.) Hani Yunus Emre sohbete katılsa, bir ben var, benden içre der çıkardı. De Mello ve pek çok diğerlerinin işaret ettiği o benden öte Ben, uyanışın yolu ve yolcusu.

ben böler, diyor, Ben ise bölünmemiştir.

ben dünya, koşullar kendi bildiğince değişsin, işine gelsin, halaları pos bıyıklı olsun ister, Ben hayatı kendine göre kesip biçmez.

ben tepkiseldir, Ben ile eyleme geçer, durumun, hayır demenin gereğini yerine getirir, yoluna devam edersin.

ben takılır, Ben akar.

ben “ben buyum!” derken Ben gözler ve gözlediği hiçbir şey olmadığını bilir. Arzularım mıyım? Kaç kez değiştiler, demek ki arzularım değilim. Bedenim miyim? 7 yılda bir külliyen yenilendiğine göre kaç kez ölmüş olmalıyım o vakit? Başardıklarım mıyım? Başaramadıklarım? Yaptıklarım, yapamadıklarım?

ben ile uykuda yaşar, Ben’e uyandığında uyanırsın.

ben sevilmek ister, Ben sevmek. 

ben esenliği koşullarda arar, Ben onu kendisinde bulur.

Bölünmemiş, parçalarına indirgenmeyen hakikat ile ilişkimiz kavramları öğrenmemizle kesiliyor diyor de Mello (da). Çocuğa hayranlıkla, som algıyla baktığını “Bak, bunun adı kuş” diye öğretmemizle. Bundan sonra ismi, kavramı kalır, onunla dolaysız ilişkilendiği “kuş” uçar gider.

*

Psikoterapide, spiritüel arayışlarda vd. insan iyileşmek değil, avuntu, rahatlama arar diyor. Savaştan sonra kucağında koca bir paketle otobüse binen adam fıkrasını anlatıyor. Şoför sorar, “Ne o kucağındaki?” Bunu bahçede buldum der adam, patlamamış bir bomba, polise götürüyorum şimdi. “Olmaz!” der şoför, “Böyle bir şeyi kucağında taşıyamazsın, koltuğunun altına koy hemen!”

İyileşmek hayatla ilişkimizde kat kat araya diktiğimiz kavramlara, koşullanmalara uyanmak, fazlalıkları atmak, değişmek demektir, pek kimsenin işine gelmez. Avuntular, oyalanmalar, kozmetik değişikliklerle paketi koltuğumuzun altına koymak daha rahattır.

*

Uyanmak mı istiyorsunuz? Gözlemleyin diyor. Yargılamadan, müdahale etmeden izleyin bir yol. Ne kadar negatif hissiniz, düşünceniz olduğunu, önünüze geleni hiç durmadan yargıladığınızı görüp şaşıracak, belki sarsılacaksınız. Sarsılın. Kendinizde görmediğiniz bütün bu negatif yükü dışınızdakilere yansıtırsınız. Öfkenizi, hüsranınızı. Olumsuzluğunuzla rahatsızlık duyduğunuz an da bunu bastırmak, değiştirmek istersiniz. Hiç anlamadığınız bir şeyi nasıl değiştirebilirsiniz oysa? Bakın, sonuna kadar hissedin, anlayın. Şimdi bir taş kadar katı gelen şeyin her şey gibi çözülüp kendiliğinden dağıldığını, değiştiğini görürsünüz o zaman. Takılmak katılaştırır, taşlaştırır, yargılamadan görmek, gözlemlemek çözer.

“Kavramlarınızın tutsağı mısınız? Hapisten çıkmak istiyor musunuz? Bakın; gözlemleyin; gözlemle saatler geçirin. Neyi mi? Her şeyi, herhangi bir şeyi. İnsanların yüzünü, ağaçların biçimini, havada bir kuşu, bir taş yığınını, otların büyümesini gözlemleyin. Temas edin, bakın onlara. Umalım hepimizin geliştirdiği o katı kalıpları, onlardan gelip kendimize dayattığımız düşünce ve sözcükleri bu şekilde kıracaksınız. Umalım göreceğiz. Neyi göreceğiz? Adına gerçek dediğimiz şeyin, o her ne ise, sözler ve kavramların ötesinde olduğunu.”

*

Mutsuz, tatminsiz olduğunuzda hayata fazladan şeyler kattığınızı bilin; beklentileriniz, doğru bildikleriniz, talepleriniz. Fazlalıkları atın, geriye mutluluk kalır -bunun da sıradan arzuların geçici tatminiyle gelen heyecanla bir ilgisi yoktur. Anda ve hayatla dopdolu olmanın doğal mutluluğudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder